Page 11 - C:\Users\hamdi\Documents\Flip PDF Professional\e dergi\
P. 11

MERHAMET KALBİMİZDE                                        ZAMANI GERİ DÖNDÜREN GÖRMEDİM

                                                                                     Bülbülü duyuyorum
                                                                                     Gülünü özlediğini söylüyor
    Bize  dair  ne  arasak  kalbimizde  mevcuttur.  Sevgi,   Bizi yaratan bize en çok acıyandır. Öyle olma-  Toprağı hissediyorum
    nefret,  adalet,  zulüm…    Hepsinin  tohumları  için  mü-  saydı  ‘’Ve  seni  ancak  âlemlere  rahmet  olarak   Yeşermek istediğini açıyor
    sait toprak vardır . O toprakta gül de yetişir diken de.   gönderdik.’’2 dediği rahmet peygamberini gön-  Bir çocuk ağlıyor
    Hangi tohumları eker, hangi tohumları sularsak onların   derir miydi?            Bulutlara uçmakmış hayali
    meyvelerini dereriz? Gül eken gül, diken eken diken                              Bir küheylan sesi geliyor uzaklardan
    görür gönül aynasında. Bir eşrefi mahlûkat ( varlıkların    Yine bir gün, Güllerin Efendisi Hz. Muhammed   Dörtnala koşmayı özlüyor
    en şereflisi ) olan insan, insan olarak buldu annesinin   (s.a.v.)  torunu  Hz.  Hasan’ı  severken  öptüğünü   Bir ihtiyarın iniltileri çalınıyor kulaklarıma
    sesinde nefesinde sevgiyi merhameti. İlk         gören Akra’  b.  Habis:  “Ya  Rasulal-  Gençliğini istiyor
    tohumları  anne  ekti.  Ve  sonra  diğerleri,    lah!  Benim  on  çocuğum  var,  ben
    hayatına davetli davetsiz giren insanlar.        onlardan  hiçbirini  öpmedim.”  der.   Seher kuşları erkenden uyanır
                                                     Hz.  Peygamber  şöyle  karşılık  ve-  Ben toprağı uyarıyorum
    Merhamet,  duyguların  efendisi.  Tuttu          rir:“Allah senin kalbinden merhamet   ‘’ zemheri gelmeden uyan ‘’ diye
    elimizden  emekledik,  yürüdük,    koştuk        duygusunu  söküp  almışsa  ben  ne   Küçüğe sesleniyorum
    onunla. Acıdık, acıttık. Doyduk, merhem          yapabilirim?  Merhamet  etmeyene   Düşüşün acı olur
    oldu  yaralarımıza.  En  güçlü  duygumuz         merhamet edilmez.” 3            Dizginlerini tutuyorum küheylanın
                                                                                     Kaybolur diye çok korkuyorum
    en  zayıf  yerimiz  oldu  bazen.  Merhame-
    timizle vurdu insanlar. Yine de hiç ümit kesmedik ne                             Her yere gidilmez
    yaşamaktan ne de merhametten. Hayata rağmen ku-  1.Sezai  Karakoç  (  Sürgün  Ülkeden  Başkentler   Her istediğin olmaz
    rutmadık insanlığımızı.                  Başkentine)                             Her şey vaktini bekler evrende
    Şairin dediği gibi;                      2.Enbiya Suresi 107.ayet                Ve maziye üzülmek yersiz
    ‘’Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çı-  3.Hadis-i Şerif Meali, Kaynak: Buhârî, Edeb, 18.  Giden zamanı geri döndüren görmedim
    nar vardır‘’ 1 Gökleri ve kalpleri döndüren, merhametin
    sahibine sığınmaktan başka yol olmadığını haykırdık          ERDAL ERDOĞAN         UMUTLARI MAVİLİKLERE
    günde kırk defa.                                                                          SÜRECEĞİM

                                                                                     Bütün yüklerimi bırakıyorum
                                                                                     Yaşlı gözlerime
                                                                                     Sancılı kalbime
                                                                                     Yorgun aklıma
                                       ARIYORUM
                          Bir cümle arıyorum söylenmeyen                             Ben gidiyorum
                                                                                     Gülen didelere
                           Bir yürek, incinse de incitmeyen                          Sükût dolu bir yüreğe
                                                                                     Yeşermiş bir vecde
                                                                                     Ben inanıyorum elbette
                                                                                     Her bir hüznün huzura dönüşeceğini
                                                                                     Arş’tan boş dönmeyeceğine dualarımın
                                                                                     Düşlerimin sönmeyeceğine
                                                                                     Ve ben yine yolları aşındırıyorum
                                 BİTMEMİŞ ÇİZİM                                      Bahçeler güller içinden geçerek
                                                                                     Balonların çözüyorum iplerini
                                                                                     Yeni hülyalara yelken açarak
    Gözlerimi elimdeki kalemin ucunda ezilen sessizliğin cızırtılarından ayırıp, öğle güneşine çevirdiğimde, şeh-  ‘’Ben gidiyorum ‘’ diyerek
    rin ortasındaki havuzun göğe fışkıran sularını, kendimden önce fark ediyorum. Yanıp sönen binlerce damla   Umutları maviliklere süreceğim.
    birbirine eklenerek çözülürken, berrak bir sesle ışıl ışıl akıyor. Ağaçların dibinde plastikten yapılmış kuşlar
    satan, yüzleri kırış kırış ihtiyarlar… Hızla gelip geçen simitçilerin susam kokusu arasında ‘’ Taze sıcak simit !’’     Sude naz Havva BULUR
    diyen sesleri… Mendil satan adamın düşmek üzere olan siyah şapkası, kalabalığın adımları, karşı kaldırıma   11 / A
    dizilen ayakkabı boyacılarının elleri, dizlerine bağladığı kamyon lastiklerinin üzerinde sürünerek ilerleyen,
    saçları çer çöp dolu adam… Ben baktıkça bütün bu insanların gördüğü işittiği şeyler, ya da varmak üzere
    oldukları yerler de belleğimde büsbütün tamamlanıyor.
                                                                                             ACININ HİKAYESİ
    Gözüme karşı banktaki gazete okuyan bir adam ilişiyor. Henüz kırklı yaşlarda gözüken, ama daha yaşlı
    görünen gözaltları morarmış bu adam ayağa kalktı. Simitçiye doğru ilerledi. Ayakta olduğu için vücut hatları
    daha belirgin olmuştu. İnce ve uzun bir yapıya sahipti. Gözleri ela, burnu hafif kemerli gibi idi. Yaşadığı
    sıkıntılar adeta yüzünden okunan bu adam, simidini çantasına koyup gazetesini okumaya devam etti. Dizle-  Huzursuz ruhlar uğrar her gece,
    rimin üstünde, çizip silmekten yorulmuş kâğıda, adamı o haliyle resmetmeye çalışıyordum. Önümden geçen   Anılara, yara sarmış dualara,
    insanların gövdeleri adamı görmemi engelliyordu. Başımı bir sağa bir sola eğerek bakabiliyordum. Başımı
    kaldırıp tekrar bakmak istediğimde adamı yerinde göremedim. O adamı kaybetmek, resmimin yine yarım   Ya da güngörmüş ağaçlara,
    kalması demekti ki, ben bunu hiç istemiyordum. Meydanın uğultusu, araba, korna sesleri ve kalabalıklar ara-  Niyaz yüklü bulutlara.
    sında kaybolan adamı telaşla arıyordum. Adamla son konuşan kişi olan simitçiye koşup;  ‘’ az önce senden   Yaraları açan mermilere dikkat!
    simit alıp şu banka oturan adamın nereye gittiğini gördün mü? Dedim bankı göstererek. Aldığı paraların üs-  Zira hepsi izlidir.
    tünü sayıp diğer müşterilere verdikten sonra, eliyle caddeyi işaret ederek ‘’ Bu tarafa gitti sanki’’ dedi sakince.
                                                                                     Gecede güneş,
    Teşekkür etmek bile aklıma gelmeden oradan ayrıldığım gibi, caddeye doğru yöneldim. Caddenin kenarında   Gündüzde karanlık,
    toplanmış bir kalabalık dikkatimi çekmişti. Uzun boylu bir kadın, güneş gibi sarı saçlarını omzunun arkasına   Huzurda acı;
    atarken diğer eliyle kulağına dayadığı telefonla,  telaş içinde konuşuyordu. Siyah cipten inen mavi takım   Acıda huzur gizlidir.
    elbiseli genç kalabalığı yararak kaldırıma geliyordu. Sarışın kadının eteklerinden tutunmuş küçük bir kız
    çocuğu korku içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kaldırımda oturan dilencinin ‘’ Allah rıza için …’’ di-  Yer solar, gök solar;
    yerek uzattığı eli de görmezden gelerek, insanları ite kaka kalabalığın merkezine doğru ilerliyordum. Kalbîm,   İnsan nihayet bir çukura dolar.
    gittikçe hızlanan bir tren gibiydi. İnsanların ne dediklerini duymağa çalışıyordum. Fotoğraf çekmeye çalışan   Acı yaşatır insanı
    bir genç önümdeki son kişi olmalıydı. Aradan başımı uzatıp yere baktığımda, kaldırımla asfalt yolun birleştiği   Mutluluğun vefası olmaz.
    yerde başı kanlar içinde yatan kişiyi, resmini çizmeye çalıştığım banktaki o adamı gördüm. Yıllar önce kay-
    bettiğim babama çok benzeyen bu adamın ölümüyle resmim yine yarım kalmıştı.      Olsa olsa acının hikâyesi olur,
                                                                                     Hikâyesi olmaz mutluluğun.
                                                                   Nisa Nur YÜKSEL              ERDAL ERDOĞAN - 2022
                                                                            11 / A                                 11
   6   7   8   9   10   11   12   13   14   15   16