Page 255 - İslam'ın Kışı ve Beklenen Baharı
P. 255
Harun Yahya (Adnan Oktar)
253
zaman için canlılara zarar verirler. Bunun nedeni çok basittir: DNA çok kom-
pleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerinde oluşan herhangi bir tesadüfi etki
ancak zarar verir. Amerikalı genetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:
Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak meydana gelirler ve
en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu üç özellik, mutasyonların evrimsel bir gelişme
meydana getiremeyeceğini gösterir. Zaten yüksek derecede özelleşmiş bir organiz-
mada meydana gelebilecek rastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zarar-
lı. Bir kol saatinde meydana gelecek rasgele bir değişim kol saatini geliştirmeye-
cektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisiz olacaktır. Bir
deprem bir şehri geliştirmez, ona yıkım getirir. 79
Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi geliştiren mutas-
yon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonların zararlı olduğu görüldü.
Anlaşıldı ki, evrim teorisinin "evrim mekanizması" olarak gösterdiği mutasyon-
lar, gerçekte canlıları sadece tahrip eden, sakat bırakan genetik olaylardır.
(İnsanlarda mutasyonun en sık görülen etkisi de kanserdir.) Elbette tahrip edici
bir mekanizma "evrim mekanizması" olamaz. Doğal seleksiyon ise, Darwin'in de
kabul ettiği gibi, "tek başına hiçbir şey yapamaz." Bu gerçek bizlere doğada hiç-
bir "evrim mekanizması" olmadığını göstermektedir. Evrim mekanizması olma-
dığına göre de, evrim denen hayali süreç yaşanmış olamaz.
Fo sil Ka yıt la rı:
Ara Form lar dan Eser Yok
Evrim teorisinin iddia ettiği senaryonun yaşanmamış olduğunun en açık
göstergesi ise fosil kayıtlarıdır.
Evrim teorisinin bilim dışı iddiasına göre bütün canlılar birbirlerinden türe-
mişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve
bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm yüz mil-
yonlarca yıl süren uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerle-
miştir.
Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara türler"in
oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Örneğin geçmişte, balık özelliklerini taşımalarına rağmen, bir yandan da
bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşa-
mış olmalıdır. Ya da sürüngen özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özel-