Page 141 - Risale-i Nur - Sikke-i Tasdik-i Gaybi
P. 141

SEKİZİNCİ  LEM’A                                                                                               143


                   فخت لاو لق Hükmiyle, çekinmeyerek Hazret-i Şeyhin dediği gibi
                       َ
                   ْ َ َ
                         َ ْ ُ
           yapmış.  Yirmi  sene  zarfında  yirmi  fitne  ve  mehâlik-i  azîmeye  düştüğü
           halde,  bir  Hıfz-ı  Gaybî  ile  Hazret-i  Şeyhin  dediği  gibi  mahfuz  kalmış.
           Hem fevkalme'mûl, bir gurbet diyarında fevkalâde İnayete mazhariyeti o
           dereceye gelmiş ki, bir Risale sırf o İnayâtın tâdâdında yazılmıştır. Hazret-

                                                       ِ
                                                   ِ
                                                              ِ
                                                    ي
                                                   ة
           i Gavs'ın dediği gibi, biz Onun etrafında   انعْلا  ِينعب  سورحم  Fıkra-

                                                                  ٌ ُ ْ َ
                                                      َ َ
                                                            ْ َ
           sının meâlini gözümüzle görüyoruz.


                  B e ş i n c i  V e c i h : Üstadımız kendisi söylüyor ki: "Ben sekiz-
           dokuz  yaşında  iken,  bütün  nahiyemizde  ve  etrafında  ahali  Nakşî
           Tarikatında  ve  oraca  meşhur  Gavs-ı  Hîzan  namiyle  bir  Zattan  istimdad
           ederken,  ben  akrabama  ve  umum  ahaliye  muhalif  olarak  "Yâ  Gavs-ı
           Geylanî" derdim. Çocukluk itibariyle elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz
           bir şey kaybolsa, "Yâ Şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim bu şeyimi buldur."
           Acibdir ve yemin ediyorum ki, bin def'a böyle Hazret-i Şeyh, Himmet ve
           Duasiyle  imdadıma  yetişmiş.  Onun  için  bütün  hayatımda  umumiyetle
           Fâtiha  ve  Ezkâr  ne  kadar  okumuş  isem,  Zât-ı  Risaletten  (A.S.M.)  sonra
           Şeyh-i  Geylânî'ye  hediye  ediliyordu.  Ben  üç-dört  cihetle  Nakşî  iken,
           Kadirî  meşrebi  ve  muhabbeti  bende  ihtiyarsız  hükmediyordu.  Fakat
           Tarikatla iştigale İlmin meşguliyeti mâni oluyordu.

                  Sonra  bir  İnayet-i  İlâhiyye  imdadıma  yetişip  gafleti  dağıttığı  bir
           zamanda  Hazret-i  Şeyhin  "Fütuh-ül  Gayb"  namındaki  Kitabı  hüsn-ü
           tesadüfle  elime  geçmiş.  Yirmisekizinci  Mektubta  beyan  edildiği  gibi,
           Hazret-i Şeyhin Himmet ve İrşadiyle eski Said (R.A.) yeni Saide inkılâb
           etmiş.   O    Fütuh-ül-Gaybın    tefe'ülünde    en    evvel    şu    Fıkra   çıktı:
                                            ِ
                                       ِ
                                                ِ
             كبْلق     ى وادي اًبيبَط         بُلْطاف ةمْكحْلا راد    ف     ِ    تنَا   Yâni, "Ey bîçâre! Sen
                     َ
           َ َ َ
                                                  َ
                                                        َ ْ
                                     َ َ
                      ُ
                                ْ
           Dar-ül-Hikmet-il-İslâmiyede  bir  âza  olmak  cihetiyle  güya  bir  hekimsin,
           Ehl-i İslâmın  mânevi  hastalıklarını  tedavi  ediyorsun.  Halbuki,  en  ziyade
           hasta  sensin.  Sen,  evvel  kendine  tabib  ara,  şifa  bul;  sonra  başkasının
           şifasına çalış." İşte o vakit, o tefe'ül Sırriyle, maddî hastalığım gibi mânevî
           hastalığımı da kat'iyyen
   136   137   138   139   140   141   142   143   144   145   146