Page 260 - Risale-i Nur - Sikke-i Tasdik-i Gaybi
P. 260
262 SİKKE-İ TASDÎK-I GAYBÎ
ِ ِ
ِ لاْا
hükmüne geçti; نٰارق َ ُ ْلاو نا ِ َ مي رون ُ ٰ لٰع للّٰ دم حْل َا dedim. O Ayn-ı
ه
َ
َ ُ ْ
ْ
Hakikat olan hayalden دبع ن ن 'una girdiğim gibi çıktım ve anladım ki:
ُ
َ ُ ْ
Kur'an'ın değil Âyetleri, Kelimeleri.. belki ن -u دبعن gibi bâzı Harfleri
ُ ُ ْ َ
dahi, mühim Hakikatların Nurlu Anahtarlarıdır.
Kalb ve hayâl, o ن -u عن den çıktıktan sonra Akıl karşılarına
ب
د
ُ
ْ َ ُ
çıktı, dedi: - Ben de hisse isterim, sizin gibi uçamam. Ayaklarım delildir,
hüccettir, aynı دبعن ve ين عت َ نْ de, Mâbud ve Müsteân olan Hâlika giden
َ
ُ ُ ْ َ
ُ
ْ
yolu göstermek lâzımdır ki, sizinle gelebileyim."
O vakit Kalbe şöyle geldi ki: De o mütehayyir Akla: Bak Kâinat-
taki bütün mevcudâta!.. Zîhayat olsun, câmid olsun, Kemal-i İtâat ve
İntizam ile Vazife suretinde Ubudiyetleri var. Bir kısmı şuursuz, hissiz
oldukları halde; gayet şuurkârâne, intizamperverâne ve ubûdiyetkârâne
Vazife görüyorlar. Demek bir Mâbud-u Bilhak ve bir Âmir-i Mutlak vardır
ki, bunları İbadete sevkedip istihdam ediyor.
Hem bak bütün mevcudata, hususan, zîhayat olanlara.. herbirinin
gayet kesretli ve gayet mütenevvi' ihtiyacatı var ve Vücud ve Bekasına
lâzım pek kesretli, muhtelif matlubları var; en küçüğüne elleri ulaşamaz,
kudretleri yetişmez. Halbuki o hadsiz matlabları, ummadığı yerden, vakt-i
münasibde, muntazaman onların ellerine veriliyor ve bilmüşâhede görü-
nüyor.
İşte, şu mevcûdâtın bu hadsiz fakr ve ihtiyacatı ve bu fevkalâde
İânât-ı Gaybiye ve İmdâdât-ı Rahmaniye bilbedâhe gösterir ki: Bir
Ganiyy-i Mutlak, Kerîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak olan bir Hâmi ve
Râzıkları vardır ki; herşey ve her zîhayat, Ondan istiâne eder.. meded
bekliyor. Mânen ين ع ت َ نْ َكايا ِ و der. O vakit Akıl: -انقَّدص و انمٰا dedi
َ
َ َّ
َ ْ
َّ َ
ُ
َ َ
ْ
Said Nursî
* * *