Page 258 - Risale-i Nur - Sikke-i Tasdik-i Gaybi
P. 258

Na'büdü   Nüktesi

                 Bu  mânayı  tenvir  için,  kendi  başımdan  geçmiş  nurlu  bir  hâli  ve
          Hakikatlı bir hayâli söylüyorum. Şöyle ki:
                                                       ِ
                                       ِ
                 Bir vakit      عت  َ نْ      َكايا  و   و  دبعن  كا َّ َ    يا   deki ن-u mütekellim-i
                           ين

                              َ
                                            َ ُ ُ ْ َ
                                      َّ
                           ُ
                                         َ
                                ْ
          maalgayrı  düşündüm;  ve  mütekellim-i  vahde  sîgasından   بعن  sîgasına
                                                                 د

                                                                  ُ
                                                                   ُ ْ َ
          intikalin sebebini Kalbim aradı. Birden Namazdaki  Cemaatin Fazileti ve
          Sırrı, o ن 'dan inkişaf etti. Gördüm ki: Namaz  kıldığım o Bayezid Câmiin-
          deki Cemaatle iştirâkimi ve herbiri benim bir nevi Şefaatçim hükmüne ve
          kıraatimde  izhar  ettiğim  Hükümlere  ve  Dâvalara  birer  şâhid  ve  birer
          müeyyid  gördüm.  Nâkıs  Ubûdiyetimi,  o  Cemaatin  büyük  ve  kesretli
          İbâdâtı içinde Dergâh-ı İlâhiyyeye takdime cesaret geldi. Birden bir perde
          daha  inkişaf  etti..  yâni,  İstanbulun  bütün  Mescidleri  ittisal  peyda  etti.  O
          şehir,  o  Bayezid  Câmii  hükmüne  geçti.  Birden,  onların  Duâlarına  ve
          tasdiklerine mânen bir nevi' mazhariyet hissettim. Onda dahi; rûy-i zemin
          Mescidinde,  Kâbe-i  Mükerreme  etrafında  dairevî  saflar  içinde  kendimi
                                ِ ِ
                            ِ
          gördüm   ن َ ين   مَل اعْلا      ب   ر  للّٰ  دمحْلَا  dedim. "Benim bu kadar Şefaatçilerim
                       َ
                             َ
                                 ه ُ ْ َ
                            ِّ
          var;  benim  Namazda  söylediğim  herbir  Sözü  aynen  söylüyorlar,  tasdik
          ediyorlar."  Mâdem  hayâlen  bu  perde  açıldı,  Kâbe-i  Mükerreme  Mihrab
          hükmüne  geçti;  ben  bu  fırsattan  istifade  ederek  o  safları  işhad  edip,
          Tahiyyatta getirdiğim

                                               ٰ
            للّٰا  لوسر ا   د   محم نَا دهشَا و        للّٰا َّلا ِ   ا هلا ش ِ    َلا     ن   َا دهشَا olan  Îmanın  tercü-
              ُ
                                                    ْ
                                             َ
                                      ُ ه
                                                      ُ َ ْ
          ه
                          َّ ُ َ ْ َ
                    ً َ
                     َّ َ ُ
                ُ
          manını mübarek Hacer-ül-Esvede tevdi edip emanet bırakıyorum" derken
          birden  bir  vaziyet  daha  açıldı.  Gördüm  ki,  dahil  olduğum  Cemaat  üç
          daireye  ayrıldı.  Birinci  Daire:  Rûy-i  zeminde  Mü'minler  ve  Muvah-
          hidîndeki  Cemaat-ı  Uzma...  İkinci  Daire:  Baktım,  umum  mevcudat,  bir
          Salât-ı Kübrâda, bir Tesbihat-ı Uzmâda, her taife kendine mahsus Salâvat
          ve Tesbihatı ile meşgul bir Cemaat içindeyim. "Vezaif-i eşya" tâbir edilen
          hidemat-ı meşhûde,     onların     Ubûdiyetlerinin    ünvanlarıdır.   O   halde
            بْكَا  للَّٰا deyip hayretten başımı eğdim, nefsime baktım. Üçüncü bir
           َ       ُ ه
          Daire
   253   254   255   256   257   258   259   260   261   262   263