Page 256 - Risale-i Nur - Sikke-i Tasdik-i Gaybi
P. 256

258                                                                                    SİKKE-İ TASDÎK-I GAYBÎ



          karanlıklı Kavânîn-i İlmiyeleri, hayâle dehşetli bir Âlem gösterdi. Yetmiş
          def'a top güllesinden daha sür'atli bir hareketle yirmi beş bin sene mesafeyi
          bir senede devreden ve her vakit dağılmaya ve parçalanmaya müstaid ve
          içi  zelzeleli,  ihtiyar  ve  çok  yaşlı  Küre-i  Arz  içinde,  Âlemin  hadsiz
          fezasında  seyahat  eden  bîçâre  nev-i  insan  vaziyeti,  bana  vahşetli  bir
          karanlık içinde göründü. Başım döndü, gözüm karardı...

                                    ِ
                             ِ
          Birden تاومس  و  ضرَا  ِقلاخ ın "Kadîr", "Alîm", "Rab", "Allah" ve
                               ْ
                    ٰ َ َ َ
                     ِ
                                                          ِ
           ِ
                                                 ِ
             َ
            ضرلاْا  و     تاومسلا  ب   ر  ve   ِرمقْلا  و      س   مَّشل ا  رخسم İsimleri Rahmet,
                                        َ َ
                                              َ
                  َ
                                                   ْ
            ْ
                                 َ
                                                         ُ ِّ َ ُ
                        َ ٰ َّ
          Azamet, Rububiyet burcunda tulû' etti. O Âlemi öyle nurlandırdılar ki; o
          hâlette  bana  Küre-i  Arz  gayet  muntazam,  musahhar,  mükemmel,  hoş,
          emniyetli  bir  seyahat  gemisi..  tenezzüh  ve  keyf  ve  ticaret  için  müheyya
          edilmiş bir şekilde gördüm.


                 E  l  h  â  s  ı  l  :  Bin bir İsm-i İlâhînin Kâinata müteveccih olan  o
          Esmadan  herbiri  bir  Âlemi  ve  o  Âlem  içindeki  Âlemleri  tenvir  eder  bir
          güneş  hükmünde  ve  Sırr-ı  Ehadiyet  cihetiyle  herbir  İsmin  cilvesi  içinde
          sâir  İsimlerin  cilveleri  dahi  bir  derece  görünüyordu.  Sonra  Kalb,  her
          zulümat arkasında ayrı bir Nuru gördüğü için, seyahata iştihası açılıyordu..
          hayâle  binip  Semaya  çıkmak  istedi.  O  vakit  gayet  geniş  bir  perde  daha
          açıldı. Kalb Semavat Âlemine girdi. Gördüm ki:

                 O  Nurânî,  tebessüm  eden  suretinde  görülen  yıldızlar;  Küre-i
          Arzdan  daha  büyük  ve  ondan  daha  sür'atli  bir  surette  birbiri  içinde
          geziyorlar,  dönüyorlar.  Bir  dakika  birisi  yolunu  şasırtsa,  başkasiyle
          müsademe  edecek,  öyle  bir  patlak  verecek  ki;  Kâinatın  ödü  patlayıp,
          Âlemi  dağıtacak.  Nur  değil  ateş  saçarlar;  tebessüm  değil,  vahşetle  bana
          baktılar.  Hadsiz  büyük,  geniş,  hâli,  boş  dehşet,  hayret  zulümatı  içinde
          Semâvâtı gördüm. Geldiğime bin pişman oldum. Birden

                                               ِ
                                     ِ
                                        َ
           ح
            و
              رلا و     ِ ِ ش  َ    بر     ۞       ضرلاْا و  ت ا  ومسلا بر   un Esma-i Husnâsı,

                      ةَكئٰلمْلا
                ِ
                                َ
                                                  َ ٰ َّ
                                            َ
                                       ْ
                                                            َ
                 َ
                                            ِ
            ر   مقْلا و سم   َّشلا    رَّخس و     ۞       حي    ب اصمب    اين دلا ءامسلا   ان   ي   ز دق   َلو burcunda
                                                     ش
                                                                     َ ْ َ
                                                               َ َّ َّ
                                               َ ْ
                                                     َ َ َّ
                                         َ َ
                َ َ ْ
                                    َ
           َ َ َ
                          َ َ َ
          cilveleriyle zuhur ettiler. O mâna cihetiyle karanlık,
   251   252   253   254   255   256   257   258   259   260   261