Page 356 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 356

358                                                                                                              MEKTUBÂT


           Âhiret Kardeşim ve Talebem vardı. Bana karşı haddimden çok fazla hüsn-ü
           zan ederek, büyük bir Veliden Himmet beklemek gibi bîçare benden meded
           bekliyordu.  Birdenbire  hiç  münasebet  yokken,  Otuzikinci  Söz'ü  Burdur
           köylerinde  oturan  birisine  mütalaa  etmek  üzere  verdim.  Sonra  Hasan
           Efendi  hatırıma  geldi,  dedim:  "Şayet  Burdur'a  gidersen  Hasan  Efendi'ye
           ver, beş-altı gün mütalaa etsin." O adam gitmiş, doğrudan doğruya Hasan
           Efendi'ye  vermiş.  Hasan  Efendi'nin  eceli  otuz-kırk  gün  kalmıştı.  Gayet
           susamış bir adamın, Âb-ı Kevser gibi tatlı suya rastgelirken yapışması gibi;
           öyle  de  Otuzikinci  Söz'e  yapışmış,  mütemadiyen  mütalaa  yapa  yapa  ve
           tefeyyüz  ede  ede,  hususan  Üçüncü  Mevkıfındaki  MUHABBETULLAH
           bahsinde,  tamamıyla  derdine  deva  bulmuş  ve  bir  Kutb-u  A'zamdan
           beklediği  Feyzi  Onda  bulmuş.  Sağlam  olarak  Câmiye  gitmiş,  Namaz
           kılmış, orada Ruhunu Rahman'a teslim eylemiş (Rahmetullahi Aleyh).

                  D ö r d ü n c ü   M i s a l : Hulusi Bey'in Yirmiyedinci Mektub'daki
           fıkralarının  şehadetiyle;  en  mühim  ve  müessir  Tarîkat  olan  Nakşî
           Tarîkatından ziyade Himmet ve Meded, Feyiz ve Nuru; Esrar-ı Kur'aniye-
           nin tercümanı olan nurlu Sözler'de bulmuştur.

                  B  e  ş  i  n  c  i      M  i  s  a  l  :  Kardeşim  Abdülmecid,  biraderzadem
           Abdurrahman'ın  (Rahmetullahi  Aleyh)  vefatı  üzerine  ve  daha  sair  elîm
           ahvalât içinde bir perişaniyet hissetmişti. Hem elimden gelmeyen manevî
           Himmet ve Meded bekliyordu. Ben onunla muhabere etmiyordum. Birden-
           bire  mühim  birkaç  Söz'ü  ona  gönderdim.  O  da  mütalaa  ettikten  sonra
                       ِ ِ
           yazıyor  ki:  " ْدمْللّْ  ْح ل  ْ ْ  ا  kurtuldum!  Çıldıracaktım.  Bu Sözler'in herbiri
                        ٰ
                              ُ
           birer Mürşid hükmüne  geçti. Çendan bir Mürşidden ayrıldım, fakat
           çok  Mürşidleri  birden  buldum,  kurtuldum."  diye  yazıyordu.  Ben
           baktım  ki,  Hakikaten  Abdülmecid  güzel  bir  mesleğe  girip  o  eski
           vaziyetlerinden kurtulmuş.

                  Daha bu beş misal gibi pek çok misaller var. Onlar gösteriyorlar ki:
           Ulûm-u  Îmaniye,  hususan  doğrudan  doğruya  ihtiyaca  binaen  ve
           yaralarına devaen Kur'an-ı Hakîm'in Esrarından manevî ilâçlar alınsa
           ve tecrübe edilse; elbette o Ulûm-u Îmaniye ve o Edviye-i Ruhaniye,
           ihtiyacını  hissedenlere  ve  ciddî  İhlas  ile  istimal  edenlere  yeter,  kâfi
           gelir.  Onları  satan  ve  gösteren  eczacı  ve  dellâl  ne  halde  bulunursa
           bulunsun;  âdi  olsun,  müflis  olsun,  zengin  olsun,  makam  sahibi  olsun,
           hizmetkâr olsun çok fark yoktur.

              Evet  Güneş  varken  mumların  ışığı  altına  girmeye  ihtiyaç  yok.
           Madem  Güneşi  gösteriyorum,  benden  mum  ışığı  -bahusus  bende
           bulunmazsa-  istemek  manasızdır,  lüzumsuzdur.  Belki  onların  bana
           Dua
   351   352   353   354   355   356   357   358   359   360   361