Page 463 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 463
TAKRİZ 465
eden İşarat-ı Huruf-u Kur'aniye Risalesini takdir edib, işaretle tasdik edi-
yor. ْت ل ْ جن ْة ْ ا ْ م ل ْ ىظ لاْ ِ ْ ْ ِ ب ْ ه ْ سو ْ ْ م اص ْ ْ ع ْ مسا ْ و ْ Kelimesiyle dahi şimdilik
ُ
ُ ُ ٰ
en âhir Risale ve Tevhid ve Îmanın elinde Asâ-yı Musa gibi hârikalı, en
kuvvetli bürhan olan mecmua Risalesini senakârane remzen gösteriyor gibi
bir tarz-ı ifadeden bilâperva hükmediyoruz ki: Hazret-i İmam-ı Ali
Radıyallahü Anh hem Risale-i Nur'dan, hem çok ehemmiyetli Risale-
lerinden mana-yı hakikî ve mecazî ile; işarî ve remzî ve imaî ve telvihî bir
surette haber veriyor. Kimin şübhesi varsa, işaret olunan Risalelere bir
kerre dikkatle baksın. İnsafı varsa, şübhesi kalmaz zannediyorum. Buradaki
mana-yı işarî ve medlûl-ü mecazîlere, karinelerin en güzeli ve latifi; aynı
tertibi muhafaza ile verilen isimlerin münasebetidir. Meselâ: Yirmidokuz
ve Otuz ve Otuzbir ve Otuziki mertebe-i ta'dadda, Yirmidokuz ve Otuz ve
Otuzbir ve Otuzikinci Sözlere gayet münasib isimler ile; başta, Sözlerin
başı olan Birinci Söz'e, aynı Besmele Sırrıyla ve âhirde, şimdilik
Risalelerin âhirine mahiyetini gösterir lâyık birer isim vererek işaret etmesi
gerçi gizli ise de, fakat çok güzeldir ve letafetlidir.
Ben itiraf ediyorum ki: Böyle makbul bir Eserin mazharı olmak,
hiçbir vecihle o makama liyakatım yoktur. Fakat küçük ehemmiyetsiz bir
çekirdekten, koca dağ gibi bir ağacı halketmek; Kudret-i İlahiyenin
Şe'nindendir ve Âdetidir ve Azametine Delildir. Ben kasemle temin
ederim ki: Risale-i Nur'u senadan maksadım, Kur'anın Hakikatlarını
ve Îmanın Rükünlerini Teyid ve İsbat ve Neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime
yüzbinler şükrolsun ki; kendimi, kendime beğendirmemiş, nefsimin
ayıblarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmareyi,
başkalara beğendirmek arzusu kalmamış... Kabir kapısında bekleyen
bir adam, arkasındaki fâni dünyaya riyakârane bakması, acınacak bir
hamakattır ve dehşetli bir hasarettir. İşte bu Halet-i Ruhiye ile, yalnız
Hakaik-i Îmaniyenin Tercümanı olan Risale-i Nur'un doğru ve Hak
olduğuna latif bir münasebet söyleyeceğim. Şöyle ki:
Celcelutiye, Süryanice Bedi' demektir ve Bedi' manasındadır.
İbareleri bedi' olan Risale-i Nur, Celcelutiye'de mühim bir mevki tutup
ekser yerlerinde tereşşuhatı göründüğünden, Kasidenin ismi ona bakıyor
gibi verilmiş. Hem şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatım
olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı, benim değildi; belki
Risale-i Nur'un manevî bir ismi idi. Zahir bir Tercümanına âriyeten ve
emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş.
Demek, Süryanice Bedi' manasında ve Kasidede tekerrürüne binaen
Kasideye verilen Celcelutiye ismi işarî bir tarzda, bid'at zamanında çıkan
Bedi-ül Beyan ve Bedi-üz Zaman olan Risale-i Nur'un; hem ibare, hem