Page 623 - Yaratılış Atlası 3. Cilt
P. 623
Harun Yahya
muhtaç insanları bir tür "kanser" gibi görmek ve onları
amansızca temizlemek istemek, açıklanması müm-
kün olmayan bir ilkellik ve vahşettir. Nazi ide-
ologları bu vahşeti, Darwinizm'in aldatmaca-
larını öne sürerek sözde bilimsellik maske-
si altına gizlemeye çalışmışlardır. Race
and Reich (Irk ve Kral) adlı kitabın yaza-
rı J. Tenenbaum, Nazi politikalarının
Darwinizm ile nasıl şekillendiğini şöyle
özetler:
Mücadele, seleksiyon ve en uygun ola-
nın hayatta kalması... tüm bu kavramlar
ve gözlemler Darwin tarafından ortaya
atıldı. Ancak daha önce de, on dokuzuncu
yüzyıl Alman sosyal felsefesinde bu kavramlar
kabul görmeye başlamıştı... Bunun bir neticesi ola-
rak, Almanların üstün ırk oldukları inancına dayalı tüm
dünyaya hakim olma doktrini gelişti. Bu doktrin aynı zamanda Al-
man Devleti ile zayıf uluslar arasındaki "çekiç ve örs" ilişkisine dayan- 1945 Almanyas›’ndan bir görüntü
dırılmıştı. 87
Tenenbaum, Nazilerin, politik sistemlerini, hiçbir noktasını eksik
bırakmadan tamamen Darwinizm'e göre belirlediklerini açıkladıktan sonra şöyle devam eder:
Siyasi sözlükleri, toprak, mücadele, seleksiyon ve neslin tükenmesi gibi kelimelerle doluydu. Mantıklarının
kıyası açıkça şöyle ifade edilmişti: Dünya, farklı ulusların toprak için mücadele ettiği balta girmemiş bir or-
mandır. Daha güçlü olan kazanır, daha zayıf olan ölür ya da öldürülür... 88
Hitler, 1933 yılında Nuremberg mitinginde, "üstün ırkların aşağı ırkları idare ettiğini... bunun doğa-
da görülen bir hak olduğunu ve tek mantıklı hak olduğunu" ileri sürerken, bunu bir doğa kanunu ola-
rak gördüğünü iddia ediyordu. 89 Ama elbette bu iddiası ile, tarihin en büyük yalanlarından birinin sa-
vunuculuğunu yapıyordu.
Hitler'in, "Ulusun Kaderi Hakkında" başlıklı konuşmasındaki sözleri de Darwinist görüşlerinin bir
özetidir:
Yaşamın en temel motivasyon faktörleri arasında, kendi kendini muhafaza ve gelecek nesillerin korunması
yer alır. Siyaset, insanların hayatta kalabilmek için verdikleri mücadeleden başka bir şey değildir. Bu şiddet-
li yaşama arzusu evrenseldir ve tüm ulusu yönlendirir. Yaşamak için duyulan istek, çatışmaya sürüklemeli-
dir, çünkü bu istek tatmin edilemez olmakla birlikte yaşamın temelidir. Yaşanacak alan sınırlıdır. Bu, yüzden
insaniyetten ziyade acımasızlık yaşamda esastır! İnsan, ihtilaflar ve süregelen mücadele sonucunda dünya-
nın sahibi olmuştur. Bu insanlığın değil, güç ve hakimiyeti kazanan kuvvetin üstünlüğüdür. Irklar arasında
farklılıklar vardır. Dünya, kültürünü seçkin sınıftan (elitlerden) almıştır. Bugün ne görüyorsak hepsi Aryan-
ların çalışmalarının ve başarılarının birer sonucudur. Ancak her ırkın içinde sonuca götüren asıl faktör, ye-
tiştirmeyi başardığı önemli şahsiyetlerdir. İnsanlığın şeklini demokratik çoğunluklar değil, önemli şahsiyet-
ler belirlemiştir. 90
Hitler'in hezeyanlarının açıkça görüldüğü bu sapkın fikirler, o dönemde pek çok kişiyi etkisi altına
almıştı. Cehaletin de etkisiyle on binler, Hitler'in hayal ürünü bu varsayımların takipçisi oldu. Daha ön-
ce de vurguladığımız gibi, toplumları ilerleten, çatışma dürtüsü veya hayatta kalabilmek için verilen acı-
masız mücadele değildir. Her toplum daha varlıklı ve güzel bir yaşam için gayret eder, ama bu gayretin
başarıya ulaşması, söz konusu toplumun manevi ve ahlaki değerlere olan bağlılığı ile doğru orantılıdır.
Başkalarını yok etmeye çalışmak, bitmek bilmeyen şiddet ve saldırganlık her zaman tüm taraflara yıkım
Adnan Oktar 621