Page 53 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 53

EMİRDAĞ  LÂHİKASI-I                                                                                         55


                  Evet Hüsrev, Feyzi, Hâfız Ali, Nazif gibi çok Kardeşlerimizin
           geçen tarz-ı hayatları bu Hizmet-i Nuriyeye göre bir vaziyet verildiğini
           onlar  hissettikleri  gibi;  ben  de  çok  Has  Kardeşlerimde,  hattâ  burada
           aynen tarz-ı hayatım gibi böyle bir nuranî meyveyi vermek için tanzim
           edilmiş  görüyorum.  Hissetmeyen  kısmı,  dikkat  etseler  hissedecekler.
           Ben kendim, bütün Hayatımın hârika kısmını, evvelce Gavs-ı A'zam'ın
           bir  Silsile-i  Kerameti  telakki  ediyordum;  şimdi  Risale-i  Nur'un  bir
           Silsile-i Kerameti olduğu tebeyyün etti. Ezcümle: Ben hürriyetten evvel
           İstanbul'a  gelirken  yolda  -bir-iki  mühim-  İlm-i  Kelâm'a  aid  Kitablar
           elime geçti. Dikkatle mütalaa ettim. İstanbul'a geldikten sonra, sebebsiz
           olarak hem Ülemayı, hem mekteb muallimlerini münazaraya "Kim ne
           isterse  benden  sorsun"  diye  ilân  ettim.  Medar-ı  hayrettir  ki;
           münazaraya gelenlerin bütün sordukları sualler, yolda mütalaa ettiğim
           ve hâfızamda kaldığı mes'elelerdi.

                  Hem  feylesofların  sordukları  sualler,  hâfızamda  bulunan
           mes'elelerdi. Şimdi anlaşıldı ki; o fevkalâde muvaffakıyet ve benim de
           haddimden  çok  ziyade  o  hodfüruşluk  ve  manasız  İzhar-ı  Fazilet  ise,
           ileride  Risale-i  Nur'un  İstanbul'ca  ve  Ülemaca  makbuliyetine  ve
           ehemmiyetine zemin hazır etmek imiş.

                  İkincisi: Hattâ ben, fakir ve muhtaç olduğum ve zâhid ve sofi
           ve riyazetçi olmadığım  ve büyük bir şeref ve  haysiyet  ve hanedanlık
           haysiyetinden,  şan  ü  şerefinden  hissedar  olmadığım  halde,  -tarihçe-i
           hayatımda yazıldığı gibi- küçükten beri halkların mallarını, hediyelerini
           kabul  edemiyordum;  ihtiyacımı  izhara  tenezzül  edemiyordum.  Beni
           bilenler  gibi,  ben  de  çok  hayret  ederdim.  Şimdi  hassaten  birkaç  sene
           zarfında anlaşıldı ki, Risale-i Nur'un dehşetli bir mücahedesinde, tama'
           ve mal yüzünden mağlub olmamak ve itiraz gelmemek için o Halet-i
           Ruhiye bize ihsan edilmişti. Yoksa düşmanlarım, o cihetten büyük bir
           darbe indirecektiler.

                  Hem ezcümle: Eski Said siyasette çok ileri gittiği halde, Yeni
           Said de taraftar bulmak için çok muhtaç olduğu zamanda bütün
           insanları meşgul eden bu beş-altı senedeki beşer tufanları, siyaset
           fırtınaları  içinde  kat'â  ve  aslâ  beni  meşgul  etmedi  ve  merakla
           mağlub etmedi ve beş sene, bilmeyi merak etmedim.

                  Beni bilenler gibi, ben de bu hale çok hayret ederdim. Hattâ
           kendi kendime der idim: "Acaba ben mi divane olmuşum ki, bütün
           dünyayı  kendiyle  meşgul  eden  bu  hâdisata  bakmıyorum,
           ehemmiyet vermiyorum. Yoksa insanlar mı divane olmuşlar?" diye
           hayret
   48   49   50   51   52   53   54   55   56   57   58