Page 76 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 76

78                                                                            YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN

          Esas-ı Takva ve Esas-ı Azimet ve Esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince
          fakat  ehemmiyetli  Esasları  muhafaza  etmek,  bir  Vazife-i  Asliye-
          sidir. Sevk-i zaruretle, hâdisatın fetvalarıyla onlar terkedilmez.


                                                 ِ ِ
                                              ِِهناحبس ِهمسا ِ ب
                                          س َ َ ْ س  ْ
                 Te'lifinden  otuzdört  sene  sonra,  Münazarat  namındaki  Esere
          baktım, gördüm ki: Eski Said'in o zamandaki inkılabdan ve o muhitten
          ve tesirat-ı hariciyeden neş'et eden bir halet-i ruhiye ile yazdığı bu gibi
          Eserlerinde  hatiat  var.  O  kusurat  ve  hatiatından  bütün  kuvvetimle
          istiğfar  ediyorum  ve  o  hatiattan  nedamet  ediyorum.  Cenab-ı  Hakk'ın
          Rahmetinden  Niyazım  odur  ki:  Ehl-i  İmanın  me'yusiyetlerini  izale
          niyetiyle ettiği hatiat, Hüsn-ü Niyetine bağışlansın, afv edilsin.
                 Eski Said'in bu gibi Eserlerinde iki Esas-ı Mühim hükmediyor.
          O iki Esasın Hakikatları vardır; fakat Ehl-i Velayetin Keşfiyatı tevilâta
          ve  Rü'ya-yı  Sadıkanın  tevile  muhtaç  oldukları  gibi;  o  Hiss-i  Kabl-el
          Vuku'un dahi daha ince tabirlere lüzumu varken, Eski Said'in o Hiss-i
          Kabl-el Vuku' ile hissettiği o iki Hakikatın tevilsiz, tabirsiz bir surette
          beyanı, kısmen kusurlu ve kısmen hilaf görünüyor.

                 Birinci Esas: Ehl-i İmanın me'yusiyetine karşı, "İstikbalde bir
          Nur var" diye müjde verdiğidir. Bir Hiss-i Kabl-el Vuku' ile Risale-i
          Nur'un  istikbalde,  dehşetli  bir  zamanda,  çok  Ehl-i  İmanın  İmanlarını
          takviye edip kurtarmasını hissedip; o adese ile Hürriyet  İnkılabındaki
          siyaset dairelerine bakmış; tabirsiz, tevilsiz tatbike çalışmış. Siyaset ve
          kuvvet ve kemmiyet noktasında zannetmiş. Doğru hissetmiş, fakat tam
          doğru diyememiş.
                 İkinci  Esas:  Eski  Said,  bazı  dâhî  siyasî  insanlar  ve  hârika
          ediblerin hissettikleri gibi, çok dehşetli bir istibdadı hissedip ona karşı
          cebhe  almışlardı.  O  Hiss-i  Kabl-el  Vuku'  tabir  ve  tevile  muhtaç  iken
          bilmeyerek  resmî,  zaîf  ve  ismî  bir  istibdad  görüp  ona  karşı  hücum
          gösteriyorlardı. Halbuki onlara dehşet veren, bir zaman sonra gelecek
          olan  istibdadların  zaîf  bir  gölgesini  asıl  zannederek  öyle  davran-
          mışlar, öyle beyan etmişler. Maksad doğru, fakat hedef hata.

                 İşte Eski Said de, eski zamanda böyle acib bir istibdadı hisset-
          miş.  Bazı  âsârında,  ona hücum ile beyanatı var. O müdhiş istibdadat-ı
   71   72   73   74   75   76   77   78   79   80   81