Page 15 - Yürüyüş Dergisi 37. Sayısı...
P. 15

teydi. Her istenişte, dükkanındaki ayakkabıları, para al-  Hadi koşun evlerinize de, nacaklarınızı kapın gelin!
            madan gönüllü askerlere vermişti. Ama artık onun dük-  Karalar Köyü, Burhaniye’ye bir günlük yoldur. O
            kanında da ayakkabı kalmamıştı.                  yalınayak on yedi yiğit, geriye dönüp köylerinin yolunu
              Yazman Hüseyin Hüsnü belki bir çare bulunur diye  tuttular.
            yine kavaf Kaleli Hacı Mehmet Efendi’ye gidip,     Dört yıl boyunca Büyük Savaş’ta bulunmuş olan
              -Hacı Mehmet dayı, yüz çift ayakkabı daha eksiğimiz  Yazman Hüseyin Hüsnü, Başkan Şükrü Hocaefendi’ye,
            var! dedi.                                         — Hoca enişte, ne diye bu adamları silahsız cepheye
              Hacı Mehmet Efendi, eliyle dükkânının içini göste-  gönderiyorsun? diye sordu.
            rip:                                               Şükrü Hocaefendi,
              —İçerde ne varsa, hadi hepsini alın! dedi.       — Sen anlamazsın, dedi.
              Dükkanda yüz çift ayakkabı yoktu. Olanlarını verdikten  Az sonra da şöyle açıkladı:
            sonra,                                             — Başka ne yapabilirim? Hele bir cepheye gitsinler.
              —Kaygılanmayın, gerisini de yaptırırız... dedi.  Gitsinler de, hiç olmazsa düşmana kalabalık görünsünler.
              ...                                            Nasıl olsa bir kolayını bulurlar, silahsız kalmaz onlar.
                                                             Bir silahlı erimiz şehit düşünce, hemen şehit arkadaşlarının
              Birgün Karalar Köyü’nden onyedi köylü, gönüllü
                                                             silahını kapar, silahlanırlar.
            yazılmak için Burhaniye’ye gelmişti. Bunların başında
            Halil Çavuş vardı. Halil Çavuş, Çanakkale Savaşı’nda  Ertesi gün, Karalar Köyü’nden o on yedi köylü yine
                                                             yayan yapıldak Burhaniye’ye dönmüştü. Nice savaşlara
            bulunmuş bir gaziydi. Çanakkale Savaşı’nda üç yara al-
            mıştı. Birlikte geldiği köylüsü olan on yedi kişi de  girip çıkmış olan Yazman Hüseyin Hüsnü onları karşısında
                                                             görünce, kendini tutamayıp gülümsedi. Çünkü onların
            Büyük Savaş’tan yeni dönmüştü. Kimi Galiçya’da, kimi
                                                             görünüşleri hiç de gülünmeyecek gibi değildi.
            Kafkasya’da, kimi Kanal’da, çölde savaşmıştı.
                                                               Pekçok savaşa katılmış olan bu adamlar, evlerinden
              On yedi gönüllü, Yazman Hüseyin Hüsnü’nün masa-
                                                             aldıkları nacakları tüfek gibi omuzlarına asmışlardı. Baş-
            sının önüne geldi. Bunların da üstbaşları bitik giysileri
                                                             larında duran Halil Çavuş’un omuzundaysa tırpan vardı.
            yırtıktı, yalınayaktılar. Önde duran Halil Çavuş,
                                                               Halil Çavuş,                                   Sayı: 37
              — Gönüllü yazılmaya geldik, cepheye gideceğiz!
            dedi. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Şükrü Hoca-  — Evde aradım taradım, nacağı bitürlü bulamadım.  Yürüyüş
            efendi, bunların da öbür gönüllüler gibi ayakkabı isteye-  Ne yapayım, ben de tırpanı aldım geldim.  Tırpan da  22 Ekim
                                                                                                                2017
            ceklerini bildiğinden, verecek ayakkabı da olmadığından  işimi görür... diyordu.
            büyük bir can sıkıntısıyla sertelerek;             Bunun üzerine, Yazman Hüseyin Hüsnü dayanamayıp
                                                             Halil Çavuş’a şöyle dedi:
              — İyi ya işte, gideceksiniz künyenizi yazdırın, gidin!
            dedi.                                              —Bre Halil Çavuş, sen ki bunca savaşa girip çıkmış
              Halil Çavuş,                                   adamsın; döğüşü, savaşı iyi bilirsin. Karşımızdaki Yunan
                                                             askerlerinin İngiliz malı kasalı tüfekleri var; bilirsin, do-
              — Ya silah? diye sordu.
                                                             kuzlu tüfekler... Sen böyle silahsız, bir tırpanla onlara
              Demek bunlar, ayakkabı değil, silah istiyordu. Silahları  karşı ne yapacaksın?
            olsa, yalınayak da cepheye gidecek, savaşa gireceklerdi.
                                                               Halil Çavuş şu yanıtı verdi:
            Ama onlara verecek silah yoktu. Ne yapacağını bilemeyen
                                                               — Silahsız değilim ki... Cepheye gider gitmez, hemen
            Şükrü Hocaefendi, baskın çıkabilmek için bu kez daha
                                                             bu gece, gönüllü nöbete girer, gece nöbeti tutarım. Nö-
            da yapmacık bir sertlikle bağırdı:
                                                             betteyken, gecenin karanlığında süzülür, düşman içine
              — Hele şunlara bak! Nasıl askere gidecekmişsiniz
                                                             atlarım. Elimde tırpanım var ya... Önüme çıkan ilk
            siz böyle? Hani silahlarınız sizin?
                                                             düşman askerinin kellesine bir tırpan çalar, alırım elinden
              Koca yiğit Halil Çavuş, sanki suçluymuş gibi,  tüfeğini... İşte silahlandım gitti.
              — Silahımız yok... dedi.                         Halil Çavuş’un arkadaşları da söze atıldılar:
              Bu kez Şükrü Hocaefendi daha bir diklenerek,     — Bizim de nacaklarımız var ya... Sen hiç kaygılanma
              — Ne demek silahımız yok? Silahsız asker olur mu  Efendi, biz bir kolayını bulur silahlanırız.
            be? Köyünüzde odun kesmez misiniz siz? Evlerinizde  Karalar Köyü’nden o on yedi yiğit, gönüllü yazıldıktan
            nacak da mı yok sizin?                           sonra, omuzlarında nacaklarla tırpanla cepheye yöneldiler,

                               Dergimizin 37. sayısının yayınlandığı 22 Ekim 2017 günü;
                            *KEC- Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevlerinin 228. günündeler
                                             *Yüksel Direnişi 348. gününde
                                     *Esra Özakça açlık grevi direnişinin 153. gününde
                                     *KEC- Düzce Alev Şahin direnişinin 244. gününde
                  *Mehmet Güvel açlık grevinin 113. gününde - *Feridun Osmanağaoğlu açlık grevinin 70. gününde

                                                                                                               1 15
                             YERİNE OTURMASINI DA SAĞLAYAMAZ!
   10   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20