Page 9 - NABIZ İkinci Sayı_Gorgeous
P. 9

Rumlar tarafından Pınarbaşı’nda 1832 yılında Azize Helena Kilisesi inşa edilmiş ve bu kilisenin avlusunda da bir Rum
          okulu inşa edilmişti. Cumhuriyet dönemine kadar ise Türklere ait bir okul bulunmuyordu. Şu anda bu kiliseden ve bu
          Rum okulundan hiç bir iz kalmamıştır.

          Pınarbaşı bölgesi şehre yakınlığına rağmen yeşil dokusu, tertemiz suları, serin havası ile İzmirli Levantenlerin de uğrak
          ziyaret alanlarından birisi idi. Aynı zamanda çevredeki dağlarda bol miktarda yaban domuzu, tavşan ve av kuşları burayı
          av sever *levantenler için daha da çekici kılıyordu.


                                                               Eskiden Pınarbaşı’nın her tarafında en güzel çeşidinden
                                                               nar ağaçlarının bulunduğu geniş bahçeler, aralarından
                                                               dereciklerin  geçtiği  ceviz  ağacı  ormanları  bulunur-
                                                               muş. Nar, ayva, ceviz, şeftali ve kayısı bahçeleri ile dolu
                                                               Pınarbaşı, her yıl “Nar Festivali” ile de ünlü imiş. Hatta

                                                               bu festival uluslararası bir festivale dönüşürmüş. Zaten
                                                               Pınarbaşı narının en büyük alıcısı Mısır ülkesiymiş. Bu
                                                               nar bayramı 1960’lı yıllara kadar sürmüştür. Ekim ayı
                                                               başlarında olan bu festival binlerce İzmirlinin akınına
                                                               da uğrardı. Her tarafa yayılmış piknikçiler Pınarbaşı’nın
                                                               tanıdık görüntüsüydü.






         Tekrar uzak tarihine dönersek Pınarbaşı’nın 18. ve 19’uncu yüzyılda
         yöreye gelen araştırmacı ve seyyahlar antik döneme ait çeşitli yazıt-                                    7
         lardan ve mimari eserlerden bahseder. Bugün bunlara ait pek bir iz
         olmasa da bahsedilen bu kalıntılar antik çağda yörede bir antik yer-
         leşim olduğunun kanıtlarıdır. Bir zamanlar doğudan İzmir’e giden
         yollardan birisi de bu istikametten geçiyordu. Hemen hemen şimdiki
         Kemalpaşa Caddesini takip eden bu yol Basmane semtinden İzmir’e

         ulaşıyordu.
         13. yüzyılda bu güzel ve sulak yöreyi Dördüncü Haçlı Seferi'ne çıkmak
         üzere Latinlerin 1204 yılında Konstantinopolis'e gelip şehri kuşatıp
         talan  ettiklerini  öğreniyoruz.  Katolik  Hıristiyanlar  idaresinde  Latin
         İmparatorluğu'nu  kurduktan  sonra,  İstanbul’dan  kaçan  I.Teodor
         Laskaris tarafından kurulan İznik Rum İmparatorluğunun resmen,
         kültürel ve dinsel başşehri İznik (o zamanki Nicaea) olmakla beraber,

         ikinci hükümdar olan III. Yannis Dukas Vatatzes ve sonraki impara-
         torlar hükümdar sarayı yerleşkesi ve efektif idari merkezi olarak Ke-
         malpaşa’yı (o zamanki Nymphaneum) kullanmışlar ve bu imparator-
         luk Kemalpaşa’dan idare edilmiştir. Kemalpaşa’da kışlık sarayı olan bu   O günlerden kalan nadir güzelliklerden birisi köyün batısında bulunan ve
                                                                       hala yaşayan ulu çınarlardır. Büyük çınarlarla çevrili, duru ve serin suların
         devletin yazlık sarayı ise Pınarbaşında idi.                  arklarından akıp geçtiği bu meydancık halen durmaktadır.








          LEVANTEN: Özellikle Tanzimat sonrasında büyük liman kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan, Hristiyanlara verilen ad (TDK)
   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13   14