Page 162 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 162
162 İMAN VE KÜFÜR MUVÂZENELERİ
tevehhüm ettim. Kalbime geldi ki; şu zeminin öteki tarafında ziyâ,
nesîm, âb-ı hayat var; oraya geçmek lâzım. Baktım ki, ihtiyarsız
sevk olunuyorum. zeminin içinde, tünelvâri bir mağaraya sokul-
dum. Gitgide zeminin içinde seyahat ettim. Bakıyorum ki, benden
evvel o tahte'1-arz yolda çok kimseler gitmişler; her tarafta boğu-
lup kalmışlar. Onların ayak izlerini görüyordum. Bazılarının bir za-
man seslerini işitiyordum; sonra sesleri kesiliyordu.
Ey hayâli ile benim seyahat-ı hayâliyeme iştirâk eden arkadaş!
O zemin tabiattır ve felsefe-i tabîiyedir. Tünel ise; ehl-i felsefenin
efkârı ile hakikate yol açmak için açtıkları meslektir. Gördüğüm
ayak izleri, Eflâtun ve Aristo ( Hâşiye ) gibi meşâhirlerindir. İşittiğim
9
sesler, İbn-i Sînâ ve Fârâbî gibi dâhîlerindir. Evet, İbn-i Sînâ’nın
bazı sözlerini, kanunlarını bazı yerlerde görüyordum. Sonra, bütün
bütün kesiliyordu. Daha ileri gidememiş, demek boğulmuş. Her ne
ise, seni meraktan kurtarmak için hayâlin altındaki hakikatin bir kö-
şesini gösterdim. Şimdi seyahatime dönüyorum.
Gitgide baktım ki; benim elime iki şey verildi. Biri, bir elektrik;
o tahte'l-arz tabiatın zulümâtını dağıtır. Diğeri, bir âlet ile dahi, azîm
kayalar, dağ-misâl taşlar parçalanıp bana yol açılıyor. Kulağıma
( Hâşiye ) Eğer desen: “ Sen necisin, bu meşâhire karşı meydâna çıkıyorsun?
Sen, bir sinek gibi olup da kartalların uçmalarına karışıyorsun? ”
Ben de derim ki: “ Kur'ân gibi bir üstad-ı ezeliyem varken, dalâlet-âlûd
felsefenin ve evhâm-âlûd aklın şâkirdleri olan o kartallara, hakikat ve
mârifet yolunda, sinek kanadı kadar da kıymet vermeğe mecbur değilim.
Ben onlardan ne kadar aşağı isem, onların üstadı dahi benim üstadım-
dan bin defa daha aşağıdır. Üstadımın himmetiyle, onları garkeden mad-
de, ayağımı da ıslatamadı. Evet, büyük bir pâdişahın, onun kanununu ve
evâmirini hâmil küçük bir neferi, küçük bir şahın büyük bir müşîrinden
daha büyük işler görebilir... ”