Page 89 - 014 IMAN VE KUFUR MUVAZENELERI YENI.indd
P. 89

ONYEDİNCİ  SÖZ                                                       89





                             ِ
                                                                           ِ
                   ،ى ۪        ِ  א  َا א رא آ   و     مא  ِإ א      رد  כ
                                          َ
                                                                     َ
                                                             ْ
                       ْ
                                                                َ ْ ْ ْ َ
                                               ْ َ َ
                                       َ َ
                         َ
                                 َ ْ
                                                                  َ
                                                      ْ َ ْ َ
                           ْ
                                                            ۪
                                            ِ
                                 א     ِ  ِ    نۤا א   رد ن   و َ
                                                   َ
                                                        ْ
                                           ْ ْ
                                  َ
                                                  َ
                                                          َ
                                                     ْ َ
                                   ْ َ
                   Evet, ni'met içinde in'âm görünür; Rahmân’ın iltifatı hissedi-
                lir.  Ni'metten  in'âma geçsen Mün'im’i bulursun. Hem her eser-i
                Samedânî,  bir mektûb gibi, bir Sâni'-i Zülcelâl’in esmâsını bil-
                dirir. Nakıştan mânâya geçsen esmâ yoluyla müsemmâyı bulur-
                sun. Mâdem  şu masnûât-ı fâniyenin mağzını, içini bulabilirsin;
                onu elde et, mânâsız kabuğunu, kışrını, acımadan fenâ seyline ata-
                bilirsin.
                                                                      ۪
                                           ِ
                       א    نא ِ  א         َ  א  َاِز :      א رא آ     َ
                                                        ْ ُ
                                            ْ
                                                                  َ
                             ْ َ
                                   َ
                        َ
                         ْ َ
                                                         َ
                                                              َ َ
                                    ْ َ ُ
                                                َ ْ
                                        ْ
                                                             ۪
                                          ِ
                                اد    ۪    َ  نآ ا   رد ن   و  َ
                                            ْ ْ
                                                          ْ
                                                           َ
                                َ
                                                   َ َ ْ َ
                                  ْ َ
                   Evet, masnûâtta hiçbir eser yok ki, çok mânâlı bir lafz-ı mü-
                cessem olmasın, Sâni'-i Zülcelâl’in çok esmâsını okutturmasın.
                Mâdem şu masnûât elfâzdır, kelimât-ı kudrettir; mânâlarını oku,
                kalbine koy. Mânâsız kalan elfâzı, bilâ-pervâ zevâlin havasına at.
                Arkalarından alâkadarâne bakıp meşgul olma!
                                              ِ
                                                   ِ
                                                             ۪
                      ﴾ َ  ۪ ِ  ا  ُ   ِ  ا   ﴿ ثא ــ  ،دراد    دא
                                        ٓ
                              ٰ ْ
                                                                   َ
                                      ُ َ
                                                                       ْ
                                                               ْ
                                                                        َ
                                                      ْ َ َ
                                  ّ
                                                 َ
                                                                 َ ْ
                                             ىَا ن    ۪
                                            ْ َ
                                                  ْ
                                                    َ
                                               ْ
                                         ْ َ
                   İşte zâhir-perest ve sermâyesi âfâkî ma'lûmâttan ibaret olan
                akl-ı dünyevî,  böyle silsile-i efkârı, hiçe ve ademe incirâr et-
                tiğinden, hayretinden ve haybetinden me'yûsâne feryâd edi-
                yor. Hakikate giden bir doğru yol arıyor. Mâdem ufûl eden-
                lerden ve zevâl bulanlardan rûh elini çekti. Kalb dahi mecâzî
   84   85   86   87   88   89   90   91   92   93   94