Page 137 - DDY 11. SINIF SORU BANKASI
P. 137
KAVRAM HARİTASI
Ağrınmak: Bir şeyden incinerek sızlanmak, kırılmak.
Ahit: 1. Söz verme, ant, yemin. 2. Taahhüt, sözleşme, mukavele. 3. İnsanın başkasına verdiği güvence. 4. İnsanın, Allah’tan
(c.c.) başka tanrı tanımayacağına dair Allah’a (c.c.) kesin söz vermesi.
Alem: 1. Akıl ve duyu organlarıyla bilinebilen veya mevcudiyeti düşünülebilen Allah (c.c.) dışındaki bütün varlıklar. 2. Yaratı-
cısının varlığına işaret eden ve onun mevcudiyetinin bilinmesini sağlayan her şey. 3. Dünya, cihan, kâinat.
Amel: 1. Yapılan iş, eylem, fiil. 2. Çalışma, didinme, davranış, uygulama. 3. Bir kural veya dinî emrin yerine getirilmesi. 4.
Dünya ve ahirette ceza veya mükâfat konusu olan her türlü davranış. 5. Bir niyete ve amaca bağlı olarak yapılan iş.
Arş: 1. Hükümranlık, şan, şeref. 2. İlahi tasarrufların emir ve idare merkezi. 3. Bütün âlemi kuşatan, nasıl olduğunun bilinmesi
insan aklının dışında kalan ve sadece Allah (c.c.) tarafından bilinen şey. 4. Allah’ın (c.c.) gücünün ve büyüklüğünün en açık
biçimde görüldüğü dokuzuncu kat, gök. 5. Allah’ın (c.c.), yaratmış olduğu bütün varlıklar üzerindeki kudret, hükümranlık,
egemenlik ve iktidarı.
Avret: 1. Edep yeri, örtülmesi gereken gizli şey. 2. İnsan bedeninde gösterilmesi ve görülmesi haram olan yerler.
Ayin: 1. Tören, merasim, ibadet tarzı, usul. 2. Müslüman olmayanların, özellikle de Yahudi ve Hristiyanların ibadet biçimleri.
3. Bazı tekke ve tarikatlarda yapılan, çeşitli hareket ve musiki unsurlarını taşıyan dinî merasimler.
Azîz: 1. Sevgide üstün tutulan, muazzez. 2. “Mutlak surette güç, kuvvet ve şeref sahibi, kendisine hiçbir varlığın gücünün
yetmediği, aksine, dilediği her şeye gücü yeten, emir ve iradesine kâinatta hiçbir varlığın karşı koymasının mümkün olmadığı
varlık” anlamında Allah’ın esmâ-i hüsnâsından biri.
Bahşetmek: Karşılıksız olarak vermek, bağışlamak, sunmak.
Basiret: 1. Görme, idrak etme, kavrama, bir şeyin iç yüzünü bilme, sezgi, gerçeği kavrama, akıl, zekâ, bilinç, duyarlılık. 2.
Hakikati fark etme, doğru yolu tanıma, gerçeği yanlıştan ayırma. 3. Allah’a (c.c.) bilinçli bir şekilde kul olmanın bir sonucu
olarak elde edilen hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırma gücü.
Batıl: 1. Yok olup giden, gerçek ve doğru olmayan, esassız, boş şey, boşa giden, hükümsüz, gerçeğe aykırı, hikmetsiz, te-
melsiz. 2. Allah’ın (c.c.), peygamberleri aracılığıyla bildirmiş olduğu dine uymayan her türlü inanç, fikir, duygu, kanaat, tutum,
davranış. 3. Kur’an-ı Kerim’de geçersiz sayılan amel ve ibadet, çirkin, faydasız ve gayesiz iş, Allah’ın (c.c.) dışında ilah diye
tapınılan put, gerçeği örten perde, gerçek bilgiye dayanmayan delil, küfür, haksızlık.
Beşer: İnsan, insanoğlu.
Binaen: 1. Dayanarak. 2. -den dolayı, -den ötürü, -diği için.
Cahiliye: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğinden önce insanların yaşadıkları ve özünde putlara tapma, soy-sopla
övünme, hukuksuzluk, kibir ve zayıfları ezme gibi olumsuzlukları barındıran sosyal ve kültürel ortam.
Cehalet: Bilgisiz olma veya bilgi yokluğu durumu.
Çarmıh: Suçlunun öldürülmek amacıyla çivilendiği haç biçimindeki darağacı.
Dergâh: 1. Kapı, eşik, sığınılacak yer, makam, tekke, zaviye. 2. Bir tarikat şeyhi ile o tarikata mensup dervişlerin toplanıp
ibadet yaptıkları, kendilerini ilmen ve manen geliştirerek eğitim gördükleri yer.
Determinizm: Evrendeki olayların sebep sonuç ilişkisi içinde gerçekleştiği, her olayın maddi veya manevi bir sebebinin
olduğu düşüncesini savunan anlayış.
Dirhem: Eskiden kullanılan bir tür gümüş para.
Dogma: 1. Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi. 2. Doğruluğu
sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav.
Düvaz-imam: On iki imamı konu alan şiir.
Erdem: 1. Olgunluk, erdemlilik, üstünlük, değer, kıymet. 2. İffet, namus, güzel ahlak. 3. İnsanın doğuştan sahip olduğu ve
sonradan çalışma yoluyla geliştirip zenginleştirdiği güzel nitelikler, fazilet.
Erkân: Yol ve yöntem, takip edilmesi ve uyulması gereken usul ve esaslar.
Eşref-i mahlukat: Yaratılmışların en şereflisi, en üstünü.
Fasık: 1. Allah’ın (c.c.) emirlerine aykırı davranan, kötü huylu, kötülük yapmayı alışkanlık hâline getiren kimse. 2. Çok yalan
söyleyen, başkalarını aldatan. 3. Allah’ın (c.c.) emirlerine karşı gelen, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) getirdiği dinin bir kısmını veya
hepsini inkâr eden.
11. SINIF KONU ANLATIMLI SORU BANKASI 137