Page 135 - İslam'ın İnanç Esasları
P. 135

Adnan Oktar (Harun Yahya)


                rindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır. Çevrelerinde ölümsüzlüğe
                ulaşmış gençler dönüp dolaşır; Kaynağından (doldurulmuş) tes-
                tiler, ibrikler ve kadehler, Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar,

                ne de kendilerinden geçip akılları çelinir. Arzulayıp-seçecekleri
                meyveler, Canlarının çektiği kuş eti. Ve iri gözlü huriler, Sanki
                saklı inciler gibi;
                Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur); Orada,
                ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne günaha sokma. Yalnızca bir
                söz (işitirler:) "Selam, selam." "Ashab-ı Yemin", ne (kutludur o)

                "Ashab-ı Yemin." Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), Üstüste
                dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları, Yayılıp-uzanmış gölgeler,
                Durmaksızın akan su(lar); Ve (daha) birçok meyveler arasında,
                Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler). Yükseklere-
                kurulmuş döşekler (sedirler). Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir
                inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık. Onları hep bakireler olarak
                kıldık, Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,

                "Ashab-ı Yemin" olanlar için. (Bunların) Birçoğu geçmiş (üm-
                met)lerden, Birçoğu da sonrakilerdendir. (Vakıa Suresi, 11-40)
                Allah, kurtuluş, mutluluk ve esenlik yeri olan cennetin bu sonsuz
             nimetleriyle müminleri müjdelerken, aynı zamanda inkar edenleri

             de cehennemle müjdelemektedir. Sonsuz azap yeri olan cehennemin
             de ne şekilde azaplarla dolu bir yer olduğu Kuran'da şöyle tarif edil-
             mektedir:
                "Ashab-ı şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı şimal." Hücrelere
                işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su, Ve kapkara dumandan

                bir gölge içindedirler. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).
                Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
                Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı. Ve derlerdi

                                          133
   130   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140