Page 674 - Yaratılış Atlası 2. Cilt
P. 674

Daha yakın zamanda, fosil türleri, mutlak beyin hacmi, dil yeteneği konusundaki çıkarımlar ve el fonksiyonu

                       ve taştan aletler yapma becerileri konusundaki kurgular gibi temellere dayanılarak, Homo kategorisine dahil
                       edilmiştir. Birkaç istisna haricinde, bu (Homo) cinsinin insan evrimi içindeki tanımı ve kullanımı ve Homo'nun
                       sınırının belirlenişi, sanki sorunsuz bir olgu gibi kabul edilmiştir. Ama... yeni bulgular, mevcut bulgulara geti-

                       rilen yeni yorumlar ve paleoantropolojik kayıtlar üzerindeki kısıtlamalar, sınıflamaları Homo cinsine dahil et-
                       mek için kullanılan kriterleri geçersiz hale getirmektedir... Pratikte, fosilleşmiş hominid türleri, Homo kategori-
                       sine, dört temel kriterden biri veya daha fazlasına göre dahil edilmektedir... Oysa şimdi açık hale gelmiştir ki,
                       bu kriterlerin hiçbiri tatminkar değildir. Kafatası hacmi problemlidir, çünkü mutlak beyin kapasitesinin biyolo-
                       jik bir önemi olduğu varsayımı tartışmalıdır. Aynı şekilde, konuşma fonksiyonunun beynin genel görünümün-

                       den güvenilir şekilde çıkarsanamayacağına dair oldukça tatmin edici kanıtlar vardır ve beynin konuşma ile il-
                       gili bölgelerinin, daha önceki çalışmaların ima ettiğinin aksine lokalize olmadığına dair kanıtlar vardır...
                       Bir başka deyişle, H. habilis ve H. rudolfensis'e ait fosil bulguları eklendiğinde, Homo cinsi iyi bir cins değildir.

                       Dolayısıyla, H. habilis ve H. rudolfensis, Homo cinsinden çıkarılmalıdır... Şu an için, hem H. habilis'in hem de H.
                       rudolfensis'in Australopithecus cinsine geçirilmesini öneriyoruz.   150

                       Wood ve Collard'ın vardığı sonuç, anlattığımız gerçeği doğrulamaktadır: Tarihte "ilkel insan ataları"
                  yoktur. Bu şekilde gösterilen canlılar, gerçekte Australopithecus kategorisine dahil edilmeleri gereken may-
                  munlardır. Fosil kayıtları, bu soyu tükenmiş maymunlar ile fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkan Homo ya-
                  ni insan türü arasında hiçbir evrimsel ilişki olmadığını göstermektedir.



                       Homo erectus

                       Evrimcilerin hayali şemasına göre Homo türünün kendi içindeki evrimi şöyledir: Önce Homo erectus,
                  sonra Homo sapiens archaic ve Neandertal (Homo sapiens neanderthalensis) insanı, sonra da Cro-magnon Ada-

                  mı (Homo sapiens sapiens). Oysa bu sınıflamaların hepsi, gerçekte sadece özgün insan ırklarıdır. Aralarında-
                  ki fark, bir eskimo ile bir zenci ya da bir pigme ile Avrupalı arasındaki farktan daha büyük değildir.
                       Öncelikle evrimcilerin en ilkel insan türü saydıkları Homo erectus'u inceleyelim. "Erect" terimi "dik" de-
                  mektir. Homo erectus ise "dik yürüyen insan" anlamına gelir. Evrimciler bu insanları, "erect" sıfatı ile önce-
                  kilerden ayırmak zorunda kalmışlardır. Çünkü eldeki tüm Homo erectus fosilleri, Australopithecus ya da Ho-

                  mo habilis örneğinde görülmediği kadar diktir. Günümüz insanının iskeleti ile Homo erectus iskeleti ara-
                  sında hiçbir fark yoktur.
                       Evrimcilerin Homo erectus'u "ilkel" saymaktaki en önemli dayanakları ise, kafatası hacminin (900-1100

                  cc) günümüz insanının ortalamasından küçüklüğü ve kalın kaş çıkıntılarıdır. Oysa bugün de dünyada Ho-
                  mo erectus'la aynı kafatası ortalamasında pek çok insan yaşamaktadır (örneğin pigmeler) ve bugün de çe-
                  şitli ırklarda kaş çıkıntıları vardır. (örneğin Avusturalya yerlileri Aborijinler'de)
                       Kafatası hacmi farklılığının zeka ve beceri yönünden hiçbir fark oluşturmadığı ise, bilinen bir gerçek-
                  tir. Zeka, beynin hacmine göre değil, beynin kendi içindeki organizasyonuna göre değişir.                  151

                       Homo erectus'u dünyaya tanıtan fosiller, her ikisi de Asya'da bulunan Pekin Adamı ve Java Adamı fo-
                  silleriydi. Ancak zamanla bu iki kalıntının da güvenilir olmadıkları anlaşıldı. Pekin Adamı, sadece alçıdan
                  yapılmış ve aslı kaybolmuş modellerden ibaretti, Java Adamı ise bir kafatası parçası ile ondan metrelerce

                  uzakta bulunmuş bir leğen kemiğinden oluşuyordu ve bunların aynı canlıya ait olduğuna dair hiçbir gös-
                  terge yoktu. Bu nedenle Afrika'da bulunan Homo erectus fosilleri giderek daha fazla önem kazandı. (Bu ara-
                  da, Homo erectus olarak tanımlanan fosillerin bir kısmının, bazı evrimciler tarafından Homo ergaster adlı
                  ikinci bir sınıflamaya dahil edildiğini de belirtmek gerekir. Bu konuda aralarında anlaşmazlık vardır. Biz
                  söz konusu fosillerin hepsini Homo erectus sınıflaması içinde ele alacağız.)

                       Afrika'da bulunan Homo erectus örneklerinin en ünlüsü, Kenya'daki Turkana Gölü yakınlarında bulunan
                  "Turkana Çocuğu" fosilidir. Bu fosilin sahibinin 12 yaşında bir çocuk olduğu ve büyüdüğü zaman yaklaşık
                  1.83 m boyunda olacağı saptanmıştır. Fosilin dik iskelet yapısı günümüz insanından farksızdır. Amerikalı

                  paleoantropolog Alan Walker, "ortalama bir patoloğun bu fosilin iskeletiyle, günümüz insanı iskeletini bir-
                  birinden ayırmasının çok güç olduğunu" söyler. Walker kafatasını gördüğünde güldüğünü, çünkü kafatası-






                672 Yarat›l›fl Atlas›  Cilt 2
   669   670   671   672   673   674   675   676   677   678   679