Page 49 - Karanlık Tehlike Bağnazlık
P. 49
Adnan Oktar
(Harun Yahya)
Dünyada hiçbir kişi, topluluk veya ülke, bir saldırı
karşısında cevapsız kalmaz. Mutlaka "nefsi müdafaa" adına kendi-
sine saldıran topluluğa cevap verir veya en azından kendisini savu-
nur. Yaptığı bu nefsi müdafaa karşısında ise kişileri mahkemeler,
ülkeleri ise uluslararası hukuk daima haklı görür. Çünkü karşı
taraftan haksız bir saldırı vardır ve kişinin canı, ailesi, sevdikleri;
bir ülkenin milleti, namusu, toprakları tehlikededir.
Normal şartlarda aynı durum Mekke döneminde Peygamberi-
miz (sav) ve Müslümanlar için de geçerlidir. Fakat buna rağmen,
tümüyle haksız ve doğrudan cana kasteden saldırılar devam edin-
ce, Allah'ın öldürmeyi haram kılan hükmü gereği Peygamberimiz
(sav) ve Müslümanlar asla ve asla karşılık vermemişlerdir. Bunun
yerine ayetin hükmü olarak karşı tarafı daima barışa çağırmış ve
barış teklifi sonuç vermeyince zulmeden topluluktan –kendi şehir-
lerini, evlerini geride bırakarak– uzaklaşmışlardır. 13 seneye yakla-
şan Mekke devrinde ve Medine devrinin ilk yılında, müşriklerden
gördükleri bunca zulüm, işkence ve haksızlığa rağmen, müminlere,
sabırlı olmaları emredilmiştir.
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla
en güzel bir biçimde mücadele et" (Nahl Suresi, 125) ayeti gereği
Allah'ın dinini güzellikle tebliğ etmeleri emredilmiş, savaşa izin
verilmemiştir. Müslümanlardan söz konusu zulme karşı koymak
isteyenlere Peygamberimiz (sav)'in cevabı şöyle olmuştur:
"Henüz savaş izni verilmedi, sabredin Allah'ın yardımı
yakındır, çektiğiniz çilelerin mükafatını göreceksiniz..."
Peygamberimiz (sav)'in kendisini ve topluluğunu savunma
izni, Medine'ye göçü sonrası şu ayetler ile verilmiştir:
Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla, onlara karşı savaş açıla-
na (mü'minlere, savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah, onlara
47