Page 169 - Risale-i Nur - Mesnevi-i Nuriye
P. 169
172 MESNEVÎ-Î NURİYE
derece bozulur. Belki Ubudiyetten çıkar ve kıymetten düşer. Yalnız bu
kadar var ki; böyle hasiyetli Evradı okumak için zaîf insanlar bir
müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faideleri düşünüp, şevke gelip;
Evradı sırf Rıza-yı İlahî için, Âhiret için okusa zarar vermez. Hem de
makbuldür. Bu Hikmet anlaşılmadığından; çoklar, Aktabdan ve Selef-i
Sâlihînden mervî olan faideleri görmediklerinden şübheye düşer, hattâ
inkâr da eder.
ِ
Üçüncü Mes'ele: هروَط زواجت َ َ َ ي َ لو هَّدح فرع نمل بوُط
ْ َ
ُ َ
َ َ َ
ْ َ
َ
ُ َ ْ
ى
ْ
Yani: "Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz
etmez." Nasıl bir zerre camdan, bir katre sudan, bir havuzdan,
denizden, kamerden seyyarelere kadar güneşin cilveleri var.
Herbirisi kabiliyetine göre güneşin aksini, misalini tutuyor ve
haddini biliyor. Bir katre su, kendi kabiliyetine göre "Güneş'in bir
aksi bende vardır" der. Fakat "Ben de deniz gibi bir âyineyim"
diyemez. Öyle de: Esma-i İlahiyenin Cilvesinin Tenevvüüne göre,
Makamat-ı Evliyada öyle meratib var. Esma-i İlahiyenin herbiri-
sinin bir güneş gibi Kalbden Arş'a kadar cilveleri var. Kalb de bir
Arş'tır, fakat "Ben de Arş gibiyim" diyemez. İşte Ubudiyetin Esası
olan, acz ve fakr, kusur ve naksını bilmek ve Niyaz ile Dergâh-ı
Uluhiyete karşı secde etmeye bedel, naz ve fahr suretinde gidenler;
zerrecik Kalbini Arş'a müsavi tutar. Katre gibi makamını, deniz
gibi Evliyanın makamatıyla iltibas eder. Kendini o büyük
makamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza etmek
için tasannuata, tekellüfata, manasız hodfüruşluğa ve birçok
müşkilâta düşer.
Elhasıl: Hadîste vardır ki:
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
نوُلماع ْلا كَلهو نوُلماعْلا َّلاا نوملاعْلا كَلهو نوملاعْلا َّلاا سانلا كَله
َّ
َ َ َ َ
َ
َ َ َ َ ُ َ
َ َ
َ
َ
َ ُ َ
ُ
ٍميظع رَطخ ىلٰع نوصلخمْلاو نوصلخمْلا َّلاا
ِ
ِ
ِ
ي
ٍ
َ
ْ ُ َ َ
َ َ
َ
ْ ُ
ُ
ُ
Yani: Medar-ı necat ve halas, yalnız İhlastır. İhlası kazanmak çok
mühimdir. Bir zerre İhlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana
müreccahtır. İhlası kazandıran harekâtındaki sebebi, sırf bir Emr-i
İlahî ve neticesi Rıza-yı İlahî olduğunu düşünmeli ve Vazife-i
İlahiyeye karışmamalı.