Page 168 - Risale-i Nur - Mesnevi-i Nuriye
P. 168

ZÜHRE                                                                                                                      171


                 İşte o Zât  bu Sırr-ı  Teslimiyeti anlamasıyla, hârika bir surette
          çok defa muzaffer olmuştur.

                 Evet  insanın  elindeki  cüz'-i  ihtiyarî  ile  işledikleri  ef'allerinde,
          Cenab-ı  Hakk'a  aid  netaici  düşünmemek  gerektir.  Meselâ:  Kardeş-
          lerimizden  bir  kısım  Zâtlar,  halkların  Risale-i  Nur'a  iltihakları
          şevklerini ziyadeleştiriyor, gayrete getiriyor. Dinlemedikleri vakit zaîf-
          lerin  kuvve-i  maneviyeleri  kırılıyor,  şevkleri  bir  derece  sönüyor.
          Halbuki  Üstad-ı  Mutlak,  Mukteda-yı  Küll,  Rehber-i  Ekmel  olan
                                                               ِ
          Resul-i  Ekrem  Aleyhissalâtü  Vesselâm,   ُغَلابْلا       َّلاا ِ        لوسرل     ا   َ لٰع     امو
                                                                   َّ
                                                       َ
                                                                            َ َ
                                                                         َ
                                                                  ُ
          olan Ferman-ı İlahîyi kendine Rehber-i Mutlak ederek, insanların
          çekilmesiyle  ve  dinlememesiyle  daha  ziyade  sa'y  ü  gayret  ve
          ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünki
                                ِ
                      ي

           ء
              يَ      نم      يدحي     لِلّا      نكلو      ت  ببحَا      نم      يد ي  َ       َلا      حت    كن ِ   ا Sırrıyla anlamış
            ا
           ٓ
                                 ى
                                                          َ َّ
                              َّ ه َ
                                     َ َ
             َ َ
           ُ    ْ َ       َ ْ          ْ َ ْ  ْ َ   ْ
          ki:  İnsanlara  dinlettirmek  ve  Hidayet  vermek,  Cenab-ı  Hakk'ın
          Vazifesidir. Cenab-ı Hakk'ın Vazifesine karışmazdı.

                 Öyle ise; işte ey Kardeşlerim! Siz de, size aid olmayan vazifeye
          harekâtınızı  bina  etmekle  karışmayınız  ve  Hâlıkınıza  karşı  tecrübe
          vaziyetini almayınız!..

                 İkinci  Mes'ele:  Ubudiyet,  Emr-i  İlahîye  ve  Rıza-yı  İlahîye
          bakar.  Ubudiyetin  dâîsi  Emr-i  İlahî  ve  neticesi  Rıza-yı  Hak'tır.
          Semeratı  ve  fevaidi,  Uhreviyedir.  Fakat  ille-i  gaiye  olmamak,  hem
          kasden  istenilmemek  şartıyla,  dünyaya  aid  faideler  ve  kendi  kendine
          terettüb  eden  ve  istenilmeyerek  verilen  semereler,  Ubudiyete  münafî
          olmaz. Belki zaîfler için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer
          o dünyaya aid faideler ve menfaatlar; o Ubudiyete, o virde veya o Zikre
          illet veya illetin bir cüz'ü olsa; o Ubudiyeti kısmen ibtal eder. Belki o
          hasiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez. İşte bu Sırrı anlamayanlar,
          meselâ  yüz  hasiyeti  ve  faidesi  bulunan  Evrad-ı  Kudsiye-i  Şah-ı
          Nakşibendî'yi veya bin hasiyeti bulunan Cevşen-ül Kebir'i, o faidelerin
          bazılarını  maksud-u  bizzât  niyet  ederek  okuyorlar.  O  faideleri
          göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünki o
          faideler,  o  Evradların  illeti  olamaz  ve  ondan,  onlar  kasden  ve  bizzât
          istenilmeyecek.  Çünki  onlar  fazlî  bir  surette,  o  hâlis  Virde  talebsiz
          terettüb eder. Onları Niyet etse, İhlası bir
   163   164   165   166   167   168   169   170   171   172   173