Page 20 - Risale-i Nur - Şualar
P. 20
22 ŞUÂLAR
Dâr-ı Saadeti kazandıran İman Nimetini veren, elbette ve her halde o
Dâr-ı Saadeti Halk eden ve İmanı ona anahtar yapan bir Zât-ı Zülcelal'in
Nimeti olabilir. Başkası bu derece büyük bir Nimetin Mün'imi olarak
Mabudiyetin en büyük penceresini kapayıp, en ehemmiyetli vesilesini
kapamaz ve çalamaz.
E l h a s ı l : Şecere-i Hilkatın en müntehasındaki en cüz'î ahval
ve semerat, iki cihetle Tevhide ve Vahdete işaret ve şehadet ederler:
BİRİNCİSİ: Rububiyetin Kâinattaki maksadları onlarda tecemmu'
ve gayeleri onlarda temerküz ve ekser Esma-i Hüsnanın Cilveleri ve
zuhurları ve taayyünleri ve Hilkat-ı Mevcudatın neticeleri ve faideleri
onlarda içtima ettiğinden, onların her birisi, bu temerküz noktasından
der: Ben bütün Kâinatı Halk eden Zâtın malıyım, fiiliyim, eseriyim.
İKİNCİ CİHET ise: O cüz'î meyvenin kalbi, hem Hadîsçe zahr-ı
kalb denilen İnsanın hâfızası, ekser enva'ın bir çeşit muhtasar fihristesi
ve bir küçük nümune haritası ve Şecere-i Kâinatın bir manevî çekirdeği
ve ekser Esma-i İlahiyenin incecik bir âyinesi olduğu; hem o Kalbin ve
Hâfızanın emsalleri ve sikkeleri bir tarzda bulunan bütün Kalblerin ve
Hâfızaların Kâinat yüzünde müstevliyane intişarları, elbette bütün
Kâinatı Kabza-i Tasarrufunda tutan bir Zâta bakar ve yalnız Onun
eseriyim ve Onun san'atıyım derler.
E l h a s ı l : Nasılki bir meyve, faydalılığı cihetiyle, tamam
ağacının Mâlikine bakar. Ve çekirdeği cihetiyle, bütün o ağacın ecza ve
a'za ve mahiyetine nazar eder. Ve bütün emsalinde aynı bulunan yüzün-
deki sikkesi cihetiyle, o ağacın bütün meyvelerini temaşa eder: "Biz
biriz ve bir Elden çıkmışız, birtek Zâtın malıyız. Ve birimizi yapan,
elbette umumumuzu O yapar." derler. Öyle de daire-i kesretin niha-
yetlerindeki Zîhayat ve Zîhayatın ve hususan İnsanın yüzündeki sikke
ve Kalbindeki fihristiyet ve mahiyetindeki neticelik ve meyvelik cihe-
tiyle, doğrudan doğruya bütün Kâinatı Kabza-i Rububiyetinde tutan
Zâta bakar ve Vahdetine şehadet eder.
VAHDANİYETİN İKİNCİ MUKTAZİSİ: Vahdette Vücub dere-
cesinde bir sühulet, bir kolaylık ve şirkte, imtina' derecesinde bir suubet
ve müşkilât bulunmasıdır. Bu Hakikat ise; İmam-ı Ali Radıyallahü
Anh'ın tabirince Siracünnur'un çok Risalelerinde ve bilhassa