Page 45 - Dünya Hayatının Gerçeği
P. 45
gün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı
inkar mı ettin? Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime
hiç kimseyi ortak koşmam. Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah,
Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni
mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan. Belki
Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin)
üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak
kesilir. Veya onun suyu dibe göçer de böylelikle onu arayıp-bulmaya
kesinlikle güç yetiremezsin." (Derken) Onun ürünleri (afetlerle)
kuşatıldı. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle)
oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi
de şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi ken-
dine de yardım edemedi. İşte burada (bu durumda) velayet (yar-
dımcılık, dostluk) hak olan Allah'a aittir. O, sevap bakımından ha-
yırlı, sonuç bakımından hayırlıdır. Onlara, dünya hayatının örneğini
ver; gökten indirdiğimiz suya benzer, onunla yeryüzünün bitkileri
birbirine karıştı, böylece rüzgarların savurduğu çalı-çırpı oldu.
Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir. Mal ve çocuklar, dünya
hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbi-
nin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakı-
mından da daha hayırlıdır. (Kehf Su re si, 32-46)
Bu kıs sa da in sa nın dün ya ha ya tın da ki gü cü ne al da na rak bö bür len -
mesinin ne kadar akılsızca bir tavır olduğu, çünkü Allah'ın o gücü anında
yok edebileceği vurgulanmaktadır. Aynı gerçek, bir başka kıssada "bahçe
sahipleri" örneği ile anlatılır,
Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara
da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye
haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and
içmişlerdi. (Bu konuda) Hiç bir istisna yapmıyorlardı. Fakat onlar,
uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela' onun üstü-
nü sarıp-kuşattı. Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara
kesildi. Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler. "Eğer ürünü-
nüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın." Derken, aralarında
fısıldaşarak çıkıp-gittiler: "Bugün sakın oraya hiç bir yoksul girip
de karşınıza çıkmasın." (Yok sul la rı) En gel le me ye güç le ri ye te bi lir -
Adnan Oktar (Harun Yahya) 43