Page 159 - Risale-i Nur - İman ve Küfür Muvazeneleri
P. 159

OTUZUNCU SÖZ                                                                                           161


            felsefenin  meş'um  nazarı  ile  mana-yı  ismî  cihetiyle  baktığı
            için;  güya  buhar-misal  o  ene  temeyyu  edip,  sonra  ülfet
            cihetiyle  ve  maddiyata  tevaggul  sebebiyle  güya  tasallub
            ediyor. Sonra gaflet ve inkâr ile o enaniyet tecemmüd eder.
            Sonra  isyan  ile  tekeddür  eder,  şeffafiyetini  kaybeder.  Sonra
            gittikçe  kalınlaşıp  sahibini  yutar.  Nev'-i  insanın  efkârıyla
            şişer.  Sonra  sair  insanları,  hattâ  esbabı  kendine  ve  nefsine
            kıyas edip, onlara -kabul etmedikleri ve teberri ettikleri halde-
            birer  firavunluk  verir.  İşte  o  vakit,  Hâlık-ı  Zülcelal'in  Eva-

                                                                  ِ
                                                       ۪
                                                           ِ
            mirine karşı mübareze vaziyetini alır.  مﻴﻣر هِ ﻭ ﻡاَظعْلا  ِ يِحي نﻣ
                                                        َ َ َ َ
                                                     ٌ
                                                                        ْ ن ْ َ
            der. Meydan okur gibi Kadîr-i Mutlak'ı acz ile ittiham eder.
            Hattâ  Hâlık-ı  Zülcelal'in  evsafına  müdahale  eder.  İşine
            gelmeyenleri  ve  nefs-i  emmarenin  firavunluğunun  hoşuna
            gitmeyenleri ya red, ya inkâr, ya tahrif eder. Ezcümle:

                   Felasifenin bir taifesi, Cenab-ı Hakk'a "mûcib-i bizzât"
            demişler,  ihtiyarını  nefyetmişler;  ihtiyarını  isbat  eden  bütün
            Kâinatın nihayetsiz şehadetlerini tekzib etmişler.


                       ناحبﺳ.     Şu  Kâinatta  zerreden  şemse  kadar
                    لِلّ

                                 ﻴ
                      ا
                                ا
                                   ف
                     ه
                                 َ َ
                         َ َ ْ ن
            bütün  mevcudat  Taayyünatlarıyla,  İntizamatıyla,  Hikmet-
            leriyle, Mizanlarıyla Sâniin  İhtiyarını  gösterdikleri halde, şu
            kör  olası  felsefenin  gözü  görmüyor.  Hem  bir  kısım  felasife,
            "Cüz'iyata  İlm-i  İlahî  taalluk  etmiyor"  diye  İlm-i  İlahînin
            azametli  ihatasını  nefyedip,  bütün  mevcudatın  şehadat-ı
            sadıkalarını  reddetmişler.  Hem  felsefe,  esbaba  tesir  verip,
            tabiat eline icad verir. Yirmiikinci Söz'de kat'î bir surette isbat
            edildiği gibi; her şeyde Hâlık-ı Külli Şey'e has, parlak sikkeyi
            görmeyip  âciz,  camid,  şuursuz,  kör  ve  iki  eli  tesadüf  ve
            kuvvet gibi iki körün elinde olan
   154   155   156   157   158   159   160   161   162   163   164