Page 161 - Risale-i Nur - İman ve Küfür Muvazeneleri
P. 161
OTUZUNCU SÖZ 163
Kendimi, bir sahra-yı azîmede görüyorum. Bütün
zeminin yüzünü; karanlıklı, sıkıcı ve boğucu bir bulut
tabakası kaplamış. Ne nesim var, ne ziya, ne Âb-ı Hayat..
hiçbirisi bulunmuyor. Her tarafı canavarlar, muzır ve
muvahhiş mahluklarla dolu olduğunu tevehhüm ettim.
Kalbime geldi ki: "Şu zeminin öteki tarafında ziya, nesim,
Âb-ı Hayat var. Oraya geçmek lâzım." Baktım ki, ihtiyarsız
sevk olunuyorum. Zeminin içinde, tünel-vari bir mağaraya
sokuldum. Gitgide zeminin içinde seyahat ettim. Bakıyorum
ki: Benden evvel o taht-el arz yolda çok kimseler gitmişler.
Her tarafta boğulup kalmışlar. Onların ayak izlerini
görüyordum. Bazılarının bir zaman seslerini işitiyordum.
Sonra sesleri kesiliyordu.
Ey, hayali ile benim seyahat-ı hayaliyeme iştirak eden
arkadaş! O zemin, tabiattır ve felsefe-i tabiiyedir. Tünel ise,
ehl-i felsefenin efkârı ile Hakikata yol açmak için açtıkları
meslektir. Gördüğüm ayak izleri, Eflatun ve Aristo (Haşiye)
gibi meşahirlerindir. İşittiğim sesler, İbn-i Sina ve Farabî
gibi dâhîlerindir. Evet İbn-i Sina'nın bazı sözlerini,
kanunlarını bazı yerlerde görüyordum. Sonra, bütün bütün
kesiliyordu. Daha ileri gidememiş. Demek boğulmuş. Her ne
ise, seni meraktan kurtarmak için
------------------
(Haşiye): Eğer desen: "Sen necisin, bu meşahire karşı
meydana çıkıyorsun? Sen bir sinek gibi olup da, kartalların
uçmalarına karışıyorsun?" Ben de derim ki: "Kur'an gibi bir Üstad-ı
Ezeliyem varken, dalalet-âlûd felsefenin ve evham-âlûd aklın
şakirdleri olan o kartallara, hakikat ve marifet yolunda, sinek kanadı
kadar da kıymet vermeğe mecbur değilim. Ben onlardan ne kadar
aşağı isem, onların üstadı dahi, benim Üstadımdan bin defa daha
aşağıdır. Üstadımın Himmetiyle, onları garkeden madde, ayağımı da
ıslatamadı. Evet büyük bir padişahın, onun kanununu ve evamirini
hâmil küçük bir neferi, küçük bir şahın büyük bir müşirinden daha
büyük işler görebilir..."