Page 235 - Risale-i Nur - İman ve Küfür Muvazeneleri
P. 235

ELHÜCCET-ÜZ-ZEHRA                                                                              237


            Mu'cizesi  gibi  bir  manevî  Mu'cizesinin  beyanına  binaen,
            Âyet-ül  Kübra  Risalesinde  dünya  seyyahı,  Hâlıkını  aramak,
            bulmak,  tanımak  için  bütün  Kâinattan  ve  enva'-ı
            mevcudatından sorduğu ve otuzüç yol ile ve kat'î bürhanlarla
            Hâlıkını İlmelyakîn ve Aynelyakîn bildiği gibi; o aynı seyyah
            asırlarda ve Arz ve Semavat tabakalarında Aklıyla, Kalbiyle,
            Hayaliyle gezen yorulmaz, tok olmaz, bütün dünyayı bir şehir
            gibi  görüp, teftiş ederek, kâh Kur'an Hikmetine, kâh felsefe
            hikmetine  Aklını  bindirip  geniş  hayal  dûrbîniyle  en  uzak
            tabakalara  bakarak,  Hakikatları  vaki'de  olduğu  gibi  görmüş,
            bizlere Âyet-ül Kübra'da kısmen haber vermiş.

                   İşte şimdi biz, o Ayn-ı Hakikat ve bir temsil manasında
            olan  seyahat-ı  hayaliyesiyle  girdiği  pekçok  Âlemler  ve
            tabakalardan  nümune  için  yalnız  üç  tabakasını,  Fatiha
            âhirindeki  müvazenenin yalnız Kuvve-i Akliye cihetinde bir
            misalini, gayet muhtasar beyan edeceğiz. Sair meşhudatını ve
            müvazenelerini,  Risale-i  Nur'un  müvazenelerine  havale
            ederiz.

                    Birinci  nümune  şöyle:  O,  dünyaya  sırf  Hâlıkını
            tanımak,  bulmak  için  gelen  seyyah,  Aklına  dedi:  "Biz,
            herşeyden Hâlıkımızı sorduk, güzel, tam cevab aldık. Şimdi
            "Güneş'i güneşten sormak lâzım" darb-ı meseli gibi, biz dahi
            Hâlıkımızı,  "İlim"  ve  "İrade"  ve  "Kudret"  gibi  Kudsî
            Sıfatlarının Tecellileriyle ve meşhud eserleriyle ve İsimlerinin
            Cilveleriyle  tanımak,  bulmak  için  bir  seyahat  daha  yapa-
            cağız."  diye  dünyaya  girdi.  Ve  ikinci  bir  cereyan  olan  ehl-i
            dalalet  gibi  birden  küre-i  arz  sefinesine  bindi.  Hikmet-i
            Kur'aniyeye tâbi' olmayan fen ve felsefe gözlüğünü taktı. Ve
            Kur'an okumayan coğrafya fenninin proğramıyla baktı, gördü
            ki: Nihayetsiz bir boşlukta, bir senede
   230   231   232   233   234   235   236   237   238   239   240