Page 191 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 191

MU’CİZAT-I  AHMEDİYYE                                                                                  193


           Hem  Onu  dinleyen  bütün  Ehl-i  Hakikat,  Keşif  ve  Tahkik  ile  tasdik
           etmişler ve İlmelyakîn Îman etmişler ki; O  kendi  kendine  konuşmu-
           yor,  belki  Hâlık-ı  Kâinat  Onu  konuşturuyor,  Ders  veriyor,  Onunla
           Ders  verdiriyor.  Öyle  ise  Onun  Sıdk  ve  Hakkaniyeti,  bu  dört  gayet
           kuvvetli Esasların İcmaına istinad eder.

                  B e ş i n c i   E s a s : Hem O Tercüman-ı Kelâm-ı Ezelî ervahları
           görüyor, Melaikelerle sohbet ediyor, cinn ve insi de irşad ediyor. Değil ins
           ve  cinn  Âlemi,  belki  Âlem-i  Ervah  ve  Âlem-i  Melaike  fevkinde  Ders
           alıyor. Ve mâverasında münasebeti var ve ıttılaı vardır. Sâbık Mu’cizatı ve
           tevatürle kat'î macera-yı hayatı şu Hakikatı isbat etmiştir. Öyle ise kâhinler
           ve  sair  gaibden  haber  verenler  gibi,  Onun  haberlerine  değil  cinn,  değil
           ervah,  değil  Melaike,  belki  Cibril'den  başka  Melaike-i  Mukarrebîn  dahi
           karışamıyor. Hattâ ekser evkatta Onun arkadaşı olan Hazret-i Cebrail'i dahi
           bazı geri bırakıyor.

                  A l t ı n c ı   E s a s : Hem O Melek, cinn ve beşerin Seyyidi olan
           Zât, şu Kâinat ağacının en münevver ve mükemmel Meyvesi ve Rahmet-i
           İlahiyenin  Timsali  ve  Muhabbet-i  Rabbaniyenin  Misali  ve  Hakk'ın  en
           münevver  Bürhanı  ve  Hakikatın  en  parlak  Siracı  ve  Tılsım-ı  Kâinatın
           Miftahı  ve  Muamma-yı  Hilkatin  Keşşafı  ve  Hikmet-i  Âlemin  Şârihi  ve
           Saltanat-ı İlahiyenin Dellâlı ve Mehasin-i San'at-ı Rabbaniyenin Vassafı..
           ve  câmiiyet-i  istidad  cihetiyle  O  Zât,  mevcudattaki  kemalâtın  en
           mükemmel Enmuzecidir. Öyle ise O Zâtın şu evsafı ve Şahsiyet-i Mane-
           viyesi  işaret  eder,  belki  gösterir  ki;  O  Zât,  Kâinatın  İllet-i  Gaiyesidir.
           Yani  O  Zâta  şu  Kâinatın  Hâlıkı  bakmış,  Kâinatı  halketmiştir.  Eğer
           Onu icad etmeseydi, Kâinatı dahi İcad etmezdi denilebilir. Evet cinn
           ve  inse  getirdiği  Hakaik-i  Kur'aniye  ve  Envâr-ı  Îmaniye  ve  Zâtında
           görünen  Ahlâk-ı  Âliye  ve  Kemalât-ı  Samiye,  şu  Hakikata  Şahid-i
           Katı'dır.

                  Y e d i n c i   E s a s : Hem o Bürhan-ı Hak ve Sirac-ı Hakikat, öyle
           bir Din ve Şeriat göstermiştir ki; iki cihanın Saadetini temin edecek desatiri
           câmi'dir.  Ve  câmi'  olmakla  beraber,  Kâinatın  Hakaikını  ve  Vezaifini  ve
           Hâlık-ı  Kâinat'ın  Esmasını  ve  Sıfâtını,  Kemal-i  Hakkaniyetle  beyan
           etmiştir. İşte o İslâmiyet ve Şeriat, öyle bir tarzda muhit ve mükemmeldir
           ve öyle bir surette Kâinatı kendiyle beraber tarif eder ki, onun mahiyetine
           dikkat  eden  elbette  anlar  ki;  o  Din,  bu  güzel  Kâinatı  yapan  Zâtın,  o
           Kâinatı  kendiyle  beraber  tarif  edecek  bir  Beyannamesidir  ve  bir
           Tarifesidir. Nasılki bir sarayın ustası, o saraya münasib bir tarife yapar.
           Kendini vasıflarıyla göstermek için, bir tarife Kaleme alır; öyle de: Din ve
           Şeriat-ı  Muhammediyede  (A.S.M.)  öyle  bir  ihata,  bir  ulviyet,  bir
           hakkaniyet  görünüyor  ki;  Kâinatı  halk  ve  tedbir  edenin  Kaleminden
           çıktığını  gösterir.  Ve  o  Kâinatı  güzelce  tanzim  eden  kim  ise,  şu  Dini
           güzelce
   186   187   188   189   190   191   192   193   194   195   196