Page 279 - Risale-i Nur - Mektubat
P. 279

YİRMİÜÇÜNCÜ  MEKTUB                                                                                   281


          Ve sabırsızlık ise Allah'tan şikayeti tazammun eder. Ve Ef'alini tenkid ve
          Rahmetini  ittiham  ve  Hikmetini  beğenmemek  çıkar.  Evet  musibetin
          darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve zaîf insan ağlar; fakat
          şekva  Ona  olmalı,  Ondan  olmamalı.  Hazret-i Yakub   Aleyhisselâm'ın
         ِ ْللّا  ِ  ْا   ن۪ ْ ْ ا ْ  ل ْ  ْ زحو           ْ ْ ب ْ ث ْ  اوُكش    َّ  ِ ْ ا ْ من ْ ا ا ْ ْ  ا   demesi  gibi olmalı. Yani: Musibeti Allah'a
          ٰ

                     ُ
          şekva etmeli, yoksa Allah'ı insanlara şekva eder gibi, "Eyvah! Of!" deyip,
          "Ben ne ettim ki, bu başıma geldi" diyerek, âciz insanların rikkatini tahrik
          etmek zarardır, manasızdır.

                 Üçüncü  Sabır:  İbadet  üzerine  sabırdır  ki,  şu  sabır  onu  Makam-ı
          Mahbubiyete  kadar  çıkarıyor.  En  büyük  makam  olan  Ubudiyet-i  Kâmile
          canibine sevkediyor.

                 Beşinci  Sualiniz:  Sinn-i  mükellefiyet  onbeş  sene  kabul  ediliyor.
          Hazret-i  Peygamber  Aleyhissalâtü  Vesselâm,  Nübüvvetten  evvel  nasıl
          İbadet ederdi?

                 Elcevab: Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm'ın, Arabistanda çok perde-
          ler  altında  cereyan  eden  Bâkîye-i  Dini  ile;  fakat  Farziyet  ve  mecburiyet
          suretiyle değil, belki ihtiyarıyla ve mendubiyet suretiyle İbadet ederdi. Şu
          Hakikat uzundur, şimdilik kısa kalsın.

                 Altıncı Sualiniz: Sinn-i kemal itibar olunan kırk yaşında Nübüv-
          vetin gelmesi ve Ömr-ü Saadetlerinin altmışüç olmasındaki Hikmet nedir?

                 Elcevab: Hikmetleri çoktur. Birisi şudur ki: Nübüvvet, gayet ağır
          ve  büyük  bir  Mükellefiyettir.  Melekât-ı  Akliye  ve  İstidadat-ı  Kalbiyenin
          İnkişafı ve Tekemmülü ile o ağır Mükellefiyet tahammül edilir. O Tekem-
          mülün  zamanı  ise  kırk  yaşıdır.  Hem  hevesat-ı  nefsaniyenin  heyecanlı
          zamanı  ve  hararet-i  gariziyenin  galeyanlı  hengâmı  ve  ihtirasat-ı  dünye-
          viyenin feveranlı vakti olan gençlik ve şebabiyet ise, sırf İlahî ve Uhrevî ve
          Kudsî olan Vezaif-i Nübüvvete muvafık düşmüyor. Kırktan evvel ne kadar
          ciddî ve hâlis bir adam olsa da, şöhretperestlerin hatırlarına belki dünyanın
          şan  ü  şerefi  için  çalışır  vehmi  gelir.  Onların  ittihamından  çabuk
          kurtulamaz.  Fakat  kırktan  sonra,  madem  kabir  tarafına  nüzul  başlıyor  ve
          dünyadan ziyade Âhiret ona görünüyor. Harekât ve A'mal-i Uhreviyesinde
          çabuk  o  ittihamdan  kurtulur  ve  muvaffak  olur.  İnsanlar  da  sû'-i  zandan
          kurtulur, halâs olur.

                 Amma Ömr-ü Saadetinin altmışüç olması ise, çok Hikmetlerinden
          birisi  şudur  ki:  Şer'an  Ehl-i  Îman,  Resul-i  Ekrem  Aleyhissalâtü  Ves-
          selâm'ı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiç bir şey'inden
          nefret
   274   275   276   277   278   279   280   281   282   283   284