Page 113 - Tarih Boyunca Müslümanlara Atılan İftiralar
P. 113

Adnan Oktar (Harun Yahya)


                MÜNAFIK, YALAN VE İFTİRALARLA
                MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ
                SEVGİYİ YOK ETMEYE ÇALIŞIR

                Münafık en çok sevgiden rahatsız olur. Çünkü sinsi oyunlarla,
             sahtekar metotlarla dünyadaki maddi birçok nimeti elde edebilir
             ama ruhundaki şeytanlık ve alçak karakteri nedeniyle ‘hiçbir za-

             man için gerçek sevgiyi yaşayamayacağını’ bilir. Bu haliyle ne
             onun başkasını; ne de bir başkasının kendisini sevmeyeceğinin
             farkındadır. İşte bu da, münafık için büyük bir ‘yürek acısı’dır.
                Bu acı ve ‘asla elde edemeyeceği bir nimete karşı duyduğu kıs-
             kançlık’, münafığı her türlü alçaklığı yaparak ‘intikam almaya’
             iter. Allah bir Kuran ayetinde münafığın, Müslümanlara zarar ve-
             rebilmek ve onlardan intikam almak için başvuracağı yöntemler-
             den bazılarını şöyle haber vermiştir:

                Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık; ala-
                bildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde
                söz ve haber taşıyan); hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, ola-
                bildiğince günahkar; zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik.
                (Kalem Suresi, 10-13)

                Ayetlerde de açıklandığı gibi münafık, aşağılık, zorba, saygısız
             ve saldırgan bir mahluktur. Her türlü hayrı ve güzelliği engelle-
             yebilmek için elinden geleni yapar. Müslümanlar hakkında seri
             yalanlar uydurarak, iftira atarak, aralarında söz getirip-götürerek,
             asılsız haberler taşıyarak ve yalan yere yeminler ederek Müslüman-
             lara karşı mücadele verir. Bu aşağılık yöntemlerle, Müslümanların

             arasını açabileceğini, onları birbirlerine düşürebileceğini ve böyle-
             ce aralarındaki sevgiyi yok edebileceğini düşünür. Bir Müslümanın
             yanına gidip, “Falanca şöyle bir şey dedi, bilmiyorum tabi tam

                                          111
   108   109   110   111   112   113   114   115   116   117   118