Page 43 - Ehl-i Sünnetin Önemi
P. 43

ADNAN OKTAR

            onun verdi¤i hükme karfl› gelmek ise inkarc›l›kt›r:
               "Kim kendisine 'dosdo¤ru yol' apaç›k belli olduktan
               sonra, elçiye muhalefet ederse ve mü'minlerin yolun-
               dan baflka bir yola uyarsa, onu döndü¤ü fleyde b›rak›-
               r›z ve cehenneme sokar›z. Ne kötü bir yatakt›r o!..."
               (Nisa Suresi, 115)
              Peygamber (sav)'in hüküm koyuculu¤u ve örnek olma vasf›,
            Kuran'da bu denli muhkem bir biçimde aç›klanm›flken, Resu-
            lullah (sav)'›n sünnetinden yüz çevirmeyi savunmak, kuflkusuz
            Kuran'a ayk›r› bir düflüncedir. Her yapt›¤› iflte ve her emrinde
            O'na uymak, ‹slam'a uyman›n kendisidir. O'nun sünnetinden
            uzaklaflmak ise ‹slam'›n hakikatinden uzaklaflmakt›r.
              Nitekim Ashab-› Kiram da öyle yapm›fl, her ifllerinde Ku-
            ran'la birlikte Kuran'›n hayata geçmifl hali olan Resulullah
            (sav)'e uymufllard›r. Bir sahabeden flu söz aktar›l›r:
               "Biz hiç bir fley bilmezken Allah bize Muhammed'i (sav)
               peygamber olarak gönderdi. Biz, Muhammed'i neyi, nas›l
               yaparken görmüflsek, onu öylece yapar›z." (Nesâî, "Tak-
               sîru'ssalât", 3/117; Ibn Mâce, 1/339, Hâkim, "Müsted-
               rek", 1/208)
              fiu halde, "Kur'an'a dönelim, sünnete ihtiyac›m›z yok" düflün-
            cesinin ‹slam'a uygun bir düflünce olmad›¤› ve ‹slam'› bilme-
            mekten kaynakland›¤› ortadad›r. Bu görüflün sahipleri, bir köfl-
            ke girmek isteyen fakat, kap›s›n› açabilecekleri anahtar› kullan-
            may› istemeyen kimselere benzemektedirler. Sünnetin, kendi-
            sine sar›lanlar› kurtard›¤› kesindir.
              Tabiîn (Ashab› görüp onlardan feyz alan) müfessirlerden olan
            Dahhak ‹bni Müzahim flöyle der: "Cennet ile sünnet ayn› ko-
            numdad›r. Zira ahirette cennete giren, dünyada sünnete sa-
            r›lan kurtulmufltur." (Tefsir-i Kurtubi, XIII/365)

                                      41
   38   39   40   41   42   43   44   45   46   47   48