Page 106 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 106

108                                                                                                 İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ

          o  İnkılab-ı  Azîmi,  Âleme  kabul  ve  tasdik  ettiren  ve  Âlemi  celb  ve
          cezbettiren, O Zâtın (A.S.M.) evvel ve âhir herkesçe malûm olan Sıdk
          ve  Emaneti  idi.  Demek  O  Zâtın  (A.S.M.)  Sıdk  ve  emaneti,  Dava-yı
          Nübüvvetine en büyük bir bürhan olmuştur.

                 Dördüncü  Mes'ele  :  İkinci  sahifeyi  okuyacağız.  Bu  sahife,
          mazi  yani  Zaman-ı  Saadetten  evvelki  zamandır.  Şu  sahifenin  hâvi
          olduğu  Enbiya-i  Sâlifînin  ahval  ve  kıssaları,  O  Zâtın  Sıdk-ı
          Nübüvvetine birer bürhandır. Yalnız dört nükteye dikkat lâzımdır:

                 B i r i n c i  N ü k t e : İnsan bir fennin esaslarını ve o fennin
          Hayatına  taalluk  eden  noktaları  bilmekle,  yerli  yerince  kullanmasına
          vâkıf olduktan sonra davasını o esaslara bina etmesi, o fende mahir ve
          mütehassıs olduğuna delildir.

                 İ k i n c i  N ü k t e : Fıtrat-ı beşeriyenin iktizasındandır ki; âdi
          bir insan da olsa, hattâ çocuk da olsa, hattâ küçük bir kavim içinde de
          bulunsa,  pek  kıymetsiz  bir  dava  hususunda  cumhura  muhalefet  edip
          yalan söylemeye cesaret edemez. Acaba pek büyük bir haysiyet sahibi,
          âlemşümul bir davada, pek inadlı ve kesretli bir kavim içinde, Ümmi
          yani  okur-yazar  sınıfından  olmadığı  halde,  Aklın  tek  başına  idrakten
          âciz olduğu bazı şeylerden bahsedip Kemal-i Ciddiyetle Âleme Neşr ve
          İlân  etmesi  Onun  Sıdkına  delil  olduğu  gibi,  o  mes'elenin  Allah'tan
          olduğuna da bir bürhan olmaz mı?

                 Ü ç ü n c ü  N ü k t e : Malûmdur ki, medenî insanlarca malûm
          ve me'luf pek çok İlimler, sıfatlar, fiiller vardır ki, bedevilerce meçhul
          olur ve o gibi şeylerden haberleri yoktur. Binaenaleyh bilhassa geçmiş
          zamanlardaki  bedevilerin  ahvalinden  bahsetmek  isteyen  bir  adam,
          hayalen o zamanlara, o çöllere gidip onlar ile görüşmelidir. Zira onların
          ahvalini  ezberden,  onları  görmeden  muhakeme  etmekle  istediği
          malûmatı elde edemez.

                 D  ö  r  d  ü  n  c  ü    N  ü  k  t  e  :  Ümmi  bir  adam,  bir  fennin
          Ülemasıyla münakaşaya girişerek, Beyn-el Ülema ittifaklı olan mes'e-
          leleri tasdik ve ihtilaflı  olanları da tashih ederse; o adamın bu hârika
          olan  hali,  onun  pek  yüksekliğine  ve  onun  ilminin  de  vehbî  olduğuna
          delalet etmez mi?

                 Bu  dört  nükteyi  gözönüne  getir,  Muhammed-i  Arabî  Aleyhis-
          salâtü  Vesselâm'a  bak  ki:  O  Zât  herkesçe  müsellem  Ümmiliğiyle
          beraber,  geçmiş  Enbiya  ile  kavimlerinin  ahvallerini  görmüş  ve
          müşahede  etmiş  gibi  Kur'anın  Lisanıyla  söylemiştir.  Ve  onların
          ahvalini, sırlarını beyan ederek Âleme Neşr ve İlân etmiştir. Bilhassa
          naklettiği  onların  kıssaları,  bütün  zekilerin  nazar-ı  dikkatini  celbeden
          Dava-yı Nübüvvetini isbat
   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110   111