Page 110 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 110

112                                                                                                 İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ

          vardır ki, eğer onlar bundan iki-üç asır evvel Vücuda gelmiş olsaydılar,
          hârikalardan  addedilecekti.  Kezalik  Kelâmlarda,  sözlerde  de  zamanın
          tesiri vardır. Meselâ bir zamanda kıymetli bir sözün, başka bir zamanda
          kıymeti kalmaz. Binaenaleyh şu kadar uzun zamanlar, asırlar boyunca
          gençliğini,  güzelliğini,  tatlılığını,  garabetini  muhafaza  eden  Kur'an,
          elbette ve elbette Hârikadır.

                 D ö r d ü n c ü   N ü k t e : İrşadın tam ve nâfi' olmasının birinci
          şartı,  Cemaatın  istidadına  göre  olması  lâzımdır.  Cemaat,  avamdır.
          Avam  ise  Hakaiki  çıplak  olarak  göremez,  ancak  onlarca  malûm  ve
          me'luf  üslûb  ve  elbise  altında  görebilirler.  Bunun  içindir  ki  Kur'an-ı
          Kerim  yüksek  Hakaiki,  müteşabihat  denilen  teşbihler,  misaller,
          istiareler  ile  tasvir  edip,  cumhura  yani  avam-ı  nâsın  fehimlerine
          yakınlaştırmıştır.  Ve  keza  tekemmül  etmeyen  avam-ı  nâsın  tehlikeli
          galatlara düşmemesi için, hiss-i zahirî ile gördükleri ve İtikad ettikleri
          güneş,  arz  gibi  mes'elelerde  icmal  ve  ibham  etmiş  ise  de,  yine
          Hakikatlara işareten bazı emareler, karineler vaz'etmiştir.

                 Bu nükteleri aklına koyduktan sonra, şu gelen Fezlekeye dikkat
          et:  Şeriat-ı  İslâmiye,  aklî  bürhanlar  üzerine  müessestir.  Bu  Şeriat,
          Ulûm-u Esasiyenin Hayatî noktalarını tamamıyla tazammun etmiş olan
          Ulûm ve fünundan mülahhastır. Evet Tehzib-ür Ruh, Riyazet-ül Kalb,
          Terbiyet-ül  Vicdan,  Tedbir-ül  Cesed,  Tedvir-ül  Menzil,  Siyaset-ül
          Medeniye,  Nizamat-ül  Âlem,  Hukuk,  Muamelât,  Âdâb-ı  İçtimaiye
          vesaire vesaire gibi Ulûm ve fünunun ihtiva ettikleri Esasatın Fihristesi,
          Şeriat-ı  İslâmiyedir.  Ve  aynı  zamanda,  lüzum  görülen  mes'elelerde,
          ihtiyaca  göre  izahatta  bulunmuştur.  Lüzumlu  olmayan  yerlerde  veya
          zihinlerin  istidadı  olmayan  mes'elelerde  veyahut  zamanın  kabiliyeti
          olmayan  noktalarda,  bir  Fezleke  ile  icmal  etmiştir.  Yani  Esasları
          vaz'etmiş,  fakat  o  Esaslardan  alınacak  hükümleri  veya  Esasata  bina
          edilecek  füruatı  Akılların  meşveretine  havale  etmiştir.  Böyle  bir
          Şeriatın  ihtiva  ettiği  fenlerin  üçte  biri  bile;  şu  zaman-ı  terakkide,  en
          medenî yerlerde, en zeki bir insanda bulunamaz. Binaenaleyh Vicdanı
          insaf ile müzeyyen olan Zât, bu Şeriatın Hakikatının bütün zamanlarda,
          bilhassa eski zamanda, tâkat-ı beşeriyeden hariç bir Hakikat olduğunu
          tasdik  eder.  Evet  zahiren  İslâmiyet  Dairesine  girmeyen  düşman
          feylesofları  bile,  bu  Hakikatı  tasdik  etmişlerdir.  Ezcümle,  Amerikalı
          feylesof  Carlyle  -Alman  edib-i  şehiri  Goethe'den  naklen-  Kur'anın
          Hakaikına  dikkat  ettikten  sonra,  "Acaba  İslâmiyet  içinde  Âlem-i
          Medeniyetin  tekemmülü  mümkün  müdür?"  diye  sormuştur.  Yine  bu
          suale cevaben demiştir ki: "Evet Muhakkikler, şimdi o daireden istifade
          ediyorlar."  Yine  Carlyle  demiştir  ki:  "Hakaik-i  Kur'aniye,  tulû'
          ettiği     zaman     ateş    gibi    bütün    dinleri    yuttu.     Zâten    bu
   105   106   107   108   109   110   111   112   113   114   115