Page 115 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 115

NÜBÜVVETİN TAHKİKİ                                                                                      117

                  Şecere-i Âlemde, meyl-ül istikmal vardır. Yani Kâinatın, bir ağaç
           gibi  bütün  zerratı  ve  eczası  Kemale  meyleder  ve  Kemale  doğru
           yürümektedirler.  O  umumî  meyl-ül  istikmalden  ayrı  olarak,  insanda  da
           meyl-üt terakki vardır. Bu meyl-üt terakki çekirdek gibidir; neşv ü neması
           pek  çok  tecrübeler  vasıtasıyla  olur;  ve  çok  fikirlerin  mahsulü  olan
           neticelerin içtimaiyle teşekkül ve tevessü' etmekle fünunu intac eder. Bu
           fünun  da,  mürettebedir.  Yani  her  ikinci  fen,  birincisinin  neticesidir.
           Birincisi  olmasa,  o  olamaz.  Birincisinin  ona  mukaddeme  ve  Ulûm-u
           mütearife  hükmünde  olması  şarttır.  Buna  binaen  bundan  on  asır  evvel
           gelen  insanlara  fünun-u  hazırayı  Ders  vermek  veya  garib  mes'elelerden
           bahsetmek;  onların  zihinlerini  şaşırtmaktan  ve  o  insanları  safsatalara
           atmaktan gayrı bir faide vermezdi. Meselâ: Kur'an-ı Kerim, "Ey insanlar!
           Şems'in  sükûnuna,  Arz'ın  hareketine  (Haşiye)  ve  bir  katre  su  içinde
           binlerce  hayvanatın  bulunduğuna  dikkat  ediniz  ki  Azamet-i  İlahiyeyi
           anlayasınız."  demiş  olsaydı,  bütün  o  zamanların  insanlarını  tekzibe
           sevketmiş  olurdu.  Çünki  hiss-i  zahirîye  muhaliftir.  Maahaza  on  asırdan
           beri gelip geçen insanları şaşırtmak, yalnız fünun-u cedidenin zuhurundan
           sonra gelen insanları memnun etmek; Makam-ı İrşada muhalif olduğu gibi,
           Ruh-u Belâgatla da kabil-i te'lif değildir.

                  S: Keşfiyat-ı fenniye ve fünun-u hazıra eski insanlara meçhul ve
           gayr-ı  me'luf  olduğundan,  onları  onlara  Ders  vermek  hatadır  diyorsun.
           Bilhassa  Âhirete  aid  ahval  gibi,  müstakbeldeki  nazariyat  da  böyle  değil
           midir? Onlar da bize meçhul ve gayr-ı me'lufturlar. Onlardan bahsetmek
           ne için hata olmuyor?

                  C:  Müstakbeldeki  nazariyat,  bilhassa  Âhirete  aid  ahvale  hiç  bir
           cihetle  hiss-i  zahirî  taalluk  etmemiştir  ki,  o  hissin  hilafını  söylemek
           şaşırtma olsun. Binaenaleyh o gibi şeyler, daire-i imkândadırlar. Öyle ise
           onlara İtikad ve onlar ile itminan peyda etmek mümkündür. Öyle ise o gibi
           şeylerin hakk-ı sarihi, onları tasrih etmektir. Lâkin keşfiyat-ı fenniye; eski
           insanlara göre, imkân ve ihtimal dairesinden çıkıp, muhal ve
                  ------------------
                  (Haşiye): Hasta halimde, nevm ile Yakaza arasında ihtar edilen bir nüktedir:
                  Şems'in yerinde mevlevîvari yaptığı Semavî hareketi, kuvve-i cazibeyi tevlid
           etmek  içindir.  Kuvve-i  cazibe  de  Manzume-i  Şemsiye  ile  anılan  güneşe  bağlı
           yıldızları  düşmek  tehlikesinden  kurtarmak  içindir.  Demek  Şems'in  mihverinde
           dairevari cereyan ve hareketi olmasa, yıldızlar düşerler.

                                                                  S a i d   N u r s î
           Muhterem Müellif, diğer bir Risalesinde şöyle diyor:
            Evet güneş bir meyvedardır, silkinir tâ düşmesin seyyar olan yemişleri
           Eğer sükûnuyla sükûnet eylese, cezbe kaçar, ağlar fezada muntazam  meczubları.
                                                                    M ü t e r c i m
   110   111   112   113   114   115   116   117   118   119   120