Page 120 - Risale-i Nur - İşaratü'l-İcaz
P. 120

122                                                                                                 İŞÂRÂT-ÜL İ’CAZ

                 Birinci  Tarîk:  Arab  kavmi  maarifsiz,  bedevi  bir  millet  idi.
          Muhitleri  de,  onlar  gibi  bedevi  bir  muhit  idi.  Divanları,  şiir  idi.  Yani
          medar-ı iftihar olan hallerini, şiir ile kayd ve muhafaza ederlerdi. İlimleri,
          belâgat  idi.  Medar-ı  iftiharları,  fesahat  idi.  Sair  kavimlerden  fazla  bir
          zekâya  mâlik  idiler.  Başka  insanlara  nisbeten  cevval  fikirleri  vardı.  İşte
          Arab  kavmi  böyle  bir  vaziyette  iken  ve zihinleri de  bahar  çiçekleri  gibi
          yeni  yeni  açılmaya  başlarken,  birdenbire  Kur'an-ı  Azîmüşşan  yüksek
          Belâgatıyla, hârika Fesahatıyla Mele-i A'lâdan yeryüzüne indi. Arabların
          medar-ı iftiharları ve Timsal-i Belâgatları olan ve bilhassa Kâ'be duvarında
          teşhir edilmek üzere altun suyu ile yazılmış "Muallakat-ı Seb'a" ünvanıyla
          anılan en meşhur ediblerin en belig ve en fasih Eserlerini iftihar listesinden
          sildirtti. Maahaza Hazret-i Muhammed (A.S.M.), Kur'anla muarazaya ve
          Kur'ana  bir  nazire  yapılmasına  onları  şiddetle  davet  etmekten  geri
          durmuyordu,  damarlarına  dokunduruyordu,  techil  ve  terzil  ediyordu.  O
          Hazretin  yaptığı  böyle  şiddetli  hücumlara  karşı,  o  Ümera-i  Belâgat  ve
          Hükkâm-ı  Fesahat  ünvanıyla  anılan  Arab  edibleri,  bir  Kelime  ile  dahi
          mukabelede  bulunamadılar.  Halbuki  kibr  ve  azametleri,  enaniyetleri  ve
          göklere kadar çıkan gururları iktizasınca, gece-gündüz çalışıp Kur'ana bir
          nazire yapmalı idiler ki, Âleme karşı rezil ü rüsva olmasınlar. Demek bu
          mes'elenin  uhdesinden  gelemediklerinden,  yani  Kur'anın  bir  benzerini
          yapmaktan âciz kaldıklarından, sükûta mecbur olmuşlardır. İşte onların bu
          ızdırarî  sükûtları  aczlerini  meydana  çıkardı.  Ve  bunların  aczlerinden  de,
          İ’caz-ı Kur'anın güneşi tulû' etmiştir.

                 İkinci Tarîk: Kelâmların hasiyetlerini, kıymetlerini, meziyetlerini
          bilip altunlarını  bakırından  tefrik  eden  bütün  Ehl-i  Tahkikten,  tedkikten,
          tenkidden, dost ve düşmanlar tarafından Kur'an-ı Kerim Sure Sure, Âyet
          Âyet, Kelime Kelime mihenk taşına vurularak, altundan maada bir bakır
          Eseri  görülmemiştir.  Bu  ağır  imtihandan  sonra,  Kur'an-ı  Azîmüşşan'ın
          ihtiva  ettiği  mezaya,  letaif,  Hakaikin  hiçbir  beşer  Kelâmında
          bulunmadığına şehadet etmişlerdir. Onların sıdk-ı şehadetleri şöylece isbat
          edilebilir: Kur'anın insan Âleminde yaptığı büyük inkılab ve tebeddül; ve
          şark ve garbı içine alan tesis ettiği Din, Diyanet; ve zamanın geçmesiyle
          gençlik ve şebabiyetini ve tekerrür ettikçe halâvetini muhafaza etmesi gibi
                                    ِ
                                          ِ
          hârika halleri, ۪ حْوي۪حْ۪وَّ۪۪لاا۪وه۪نا Âyetini okuyup ilân ediyorlar.
                                      َ ُ ْ
                        ٰ ُ ٌ ْ َ
                 Üçüncü Tarîk: Belâgat İmamlarından meşhur Cahız'ın tahkikatına
          göre:  Arab  edib  ve  beliglerinin  Hazret-i  Muhammed  Aleyhissalâtü
          Vesselâm'ın  Davasını  kalem  ile  ibtal  etmeye,  tarife  gelmez  derecede
          ihtiyaçları  vardı.  Ve  o  Hazrete  karşı  olan  kin,  adavet  ve  inadlarıyla
          beraber;
   115   116   117   118   119   120   121   122   123   124   125