Page 357 - Risale-i Nur - Sözler
P. 357

YİRMİDÖRDÜNCÜ  SÖZ                                                                                                      359

           olur.  Mâdem  öyledir,  ey  nefis!  Aklın  varsa,  bütün  o  Muhabbetleri topla,
           hakikî  Sahibine  ver,  şu  belalardan  kurtul.  Şu  nihayetsiz  Muhabbetler,
           nihayetsiz bir Kemal ve Cemâl Sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî Sahi-
           bine verdin, o vakit bütün eşyayı Onun namıyla ve Onun âyinesi olduğu
           cihetle  ızdırabsız  sevebilirsin.  Demek  şu  Muhabbet,  doğrudan  doğruya
           Kâinata sarfedilmemek gerektir. Yoksa Muhabbet en leziz bir Nimet iken,
           en elîm bir nıkmet olur.

             Bir  cihet  kaldı  ki,  en mühimi  de  odur  ki, ey  nefis!  Sen,  Muhabbetini
           kendi nefsine sarfediyorsun. Sen, kendi nefsini kendine mabud ve mahbub
           yapıyorsun.  Herşeyi  nefsine  feda  ediyorsun,  âdeta  bir  nevi  Rubûbiyet
           veriyorsun. Halbuki Muhabbetin sebebi, ya Kemaldir; zira Kemal Zâtında
           sevilir. Yahut menfaattır, yahut lezzettir veyahut hayriyettir, ya bunlar gibi
           bir sebeb tahtında Muhabbet edilir. Şimdi ey nefis! Birkaç Sözde kat'î isbat
           etmişiz  ki;  asıl  mahiyetin  kusur,  naks,  fakr,  acizden  yoğrulmuştur  ki;
           zulmet,  karanlığın  derecesi  nisbetinde  Nurun  parlaklığını  gösterdiği  gibi,
           zıddiyet itibariyle sen, onlarla Fâtır-ı Zülcelâl'in Kemal, Cemâl, Kudret ve
           Rahmetine  âyinedarlık  ediyorsun.  Demek  ey  nefis!  Nefsine  Muhabbet
           değil,  belki  adavet  etmelisin  veyahut  acımalısın  veyahut  mutmainne
           olduktan sonra Şefkat etmelisin. Eğer nefsini seversen, çünki senin nefsin
           lezzet ve menfaatin menşeidir, sen de lezzet ve menfaatin zevkine meftun-
           sun. O zerre hükmünde olan lezzet ve menfaat-ı nefsiyeyi, nihayetsiz lezzet
           ve  menfaatlere  tercih  etme.  Yıldız  böceği  gibi  olma.  Çünki  o,  bütün
           ahbabını  ve  sevdiği  eşyayı  karanlığın  vahşetine  gark  eder,  nefsinde  bir
           lem'acık ile iktifa eder. Zira nefsî olan lezzet ve menfaatinle beraber bütün
           alâkadar  olduğun  ve  bütün  menfaatleriyle  intifa'  ettiğin  ve  Saadetleriyle
           mes'ud  olduğun  mevcûdatın  ve  bütün  Kâinatın  menfaatleri,  Nimetleri,
           iltifatına  tabi  bir  Mahbub-u  Ezelî'yi  sevmekliğin  lâzımdır.  Tâ,  hem
           kendinin, hem bütün onların Saadetleriyle mütelezziz olasın. Hem Kemal-i
           Mutlak'ın Muhabbetinden aldığın nihayetsiz bir lezzeti alasın.

             Zâten  sana,  sende  senin  nefsine  olan  şedid  Muhabbetin,  Onun  Zâtına
           karşı Muhabbet-i Zâtiyedir ki, sen sû'-i istimal edip kendi zâtına sarfediyor-
           sun. Öyle  ise  nefsindeki  eneyi  yırt,  َهَو  yi göster ve Kâinata dağınık bütün
                                               ن
           Muhabbetlerin, Onun Esma ve Sıfâtına karşı verilmiş bir Muhab-bettir. Sen
           sû'-i  istimal  etmişsin,  cezasını  da  çekiyorsun.  Çünki  yerinde  sarfolun-
           mayan  bir  muhabbet-i  gayr-ı  meşruanın  cezası,  merhametsiz  bir
           musibettir.  Rahmanürrahîm  İsmiyle,  Hurilerle  müzeyyen  Cennet  gibi
           senin  bütün  arzularına  câmi'  bir  meskeni,  senin  cismanî  hevesatına ihzar
           eden    ve    sair    Esmasıyla    senin    Ruhun,   Kalbin,   Sırrın,   Aklın   ve
   352   353   354   355   356   357   358   359   360   361   362