Page 419 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 419

EMİRDAĞ  LÂHİKASI-II                                                                                      133


                  Cevaben deriz: Bir adam kabir kapısında seksenden geçmiş, kırk
           seneden beri kendisini inzivaya alıştırmış, yirmisekiz seneden beri tecrid-i
           mutlak ve hapis ve nefiy içinde bütün bütün dünyadan küsmüş, otuzbeş
           sene  gazeteleri  okumamış,  dinlememiş,  mukabelesiz  ömründe  hediye
           kabul etmemiş, en yakın akrabasından hattâ Kardeşinden hiç mukabelesiz
           birşey kabul etmemiş, hürmetten, teveccüh-ü nâstan kaçmak için halklarla
           görüşmemek  için  zaruret  olmadan  kendine  düstur  yapmış.  Ve  bütün
           dostların medihlerini kendi şahsına almayarak, ya Nurcuların heyetine, ya
           Risale-i Nur'un Şahs-ı Manevîsine havale etmiş. Ve dermiş: "Ben lâyık
           değilim.  Haddim  de  değil.  Ben  bir  Hizmetkârım,  çekirdek  gibi
           çürüdüm  gittim.  Risale-i  Nur  ise,  Kur'an-ı  Hakîm'in  Tefsiridir,
           manasıdır."  Hemen  herkesin  dediği  gibi  hatırıma  geldi,  yahud  fikrime
           geldi, yahud fikrime ihtar edildi gibi tabirleri herkes istimal ediyor. Benim
           de  bunu  söylemekten  maksadım  bu  ki:  "Benim  hünerim,  benim  zekâm
           değil. Sünuhat kabilinden demektir. Bu da herkesin dediği gibi bir sözdür.
           Eğer vukufsuz ehl-i vukufun verdiği mana İlham da olsa; hayvanattan tut,
           tâ Melaikelere, tâ insanlara, tâ herkese bir nevi İlhama ve Sünuhata mazhar
           oldukları, ehl-i fen ve Ehl-i ilim ittifak etmişler. Buna suç diyen, ilim ve
           fenni inkâr etmek lâzım gelir.

                  Beşincisi: Müellif cazibedar bir fitnenin esiri olmak ihtimali olan
           bir  nesli,  Risale-i  Nur'dan  meded  umanlara  verdiği  cevablarla
           kurtaracağına kanidir. Ehl-i vukuf bu cümleyi de medar-ı ittiham etmişler.
           "Yüzbin şahidle isbat edilen ve meydana gelen zahir bir Hakikatı kanaat
           ettim" demesini medar-ı suç yapmak ne derece manasız olduğunu dikkat
           eden anlar.

                  Altıncısı: "Siyasiyyun, içtimaiyyun, ahlâkiyyunların kulakları
           çınlasın!"  demesini  bir  suç  mevzuu  göstermişler.  Halbuki  gençleri
           tehlikelerden  kurtarmak  için  kısa  ve  rahat  bir  çareyi  keşfettiğini
           siyasiyyun,  ahlâkiyyun  da  bunu  tervic  etsinler  manasında  demiş:
           "Kulakları çınlasın!" Buna suç diyen insaniyet itibariyle çok suçlu olmak
           gerektir.

                  Yedincisi: Fitneyi ateşlendiren ve talim eden irtidadkâr bir şahs-ı
           manevînin mevcud olduğunu ve bu manevî şahsın hayaline göründüğünü
           söylemekte,  fakat  kim  olduğunu  bildirmemektedir.  Ehl-i  vukuf  medar-ı
           ittiham etmişler. Acaba dünyada insî ve cinnî şeytanlar hiç boş dururlar
           mı?  Onların  daima  fenalıkları  yapmak  ve  yaptırmakla  meşgul
           olduklarından,  bu  vukufsuz  ehl-i  vukuf  hiç  bilmemişler  mi  ki,  manasız
           ilişiyorlar. Madem manevî demiş, madem kim
   414   415   416   417   418   419   420   421   422   423   424