Page 82 - Risale-i Nur - Emirdağ Lâhikası
P. 82

84                                                                            YİRMİYEDİNCİ MEKTUBDAN


          şehrinin Risale-i Nur lehinde bir kuvvetli şehadeti ve bir şahidi olmak
          cihetiyle,  hem  bu  zât  mekteb  fenlerinde  çok  zaman  alâkadar  olup
          kıdemli  bir  muallim  ve  Âlim  olması  haysiyetiyle,  Risale-i  Nur
          hakkındaki bu parlak şehadeti çok ehemmiyetli gördüm. Yalnız, bana
          bakan kısımları ya tayy veya ta'dil etmeyi münasib gördüm. Bir, iki, üç
          yerde de herkese göstermek münasib görmediğimden, çizgi altına aldım
          ve  sizlere  de  “Yirmiyedinci  Mektub”un  veya  Lâhikasının  bir  zeyli
          olarak  gönderdim.  Bu  parça  Mektubumu,  onun  Mektubunun  başında
          yazabilirsiniz.  Hasan  Feyzi  Kardeşimiz,  onun  bazı  cümlelerini
          tayyetmemden  gücenmesin.  Çünki  umum  Talebelere  o  tayyolunan
          kısım lâzım değil, hususî bazılarda kalabilir.

                 Bu zât, doğrudan doğruya Hakaik-i İmaniye ve Kur'aniyeyi bir
          Şahs-ı Manevî mahiyetinde, Risale-i Nur Şahs-ı Manevîsinin cesedine
          girmiş ve Eczalarının libasını giymiş bir tarzda, fevkalâde bir sena ile
          ona hitab ediyor. Ben baktıkça, birden itirazkârane "hüsn-ü zannı pek
          ziyadedir" tahattur ettiğim dakikada, Hakikat-ı Kur'aniye manen dedi:
          "Cesede,  libasa  bakma;  bana  bak.  O,  benim  hakkımda  konuşuyor.
          Doğru söylemiş.." Ben daha ilişmedim. Yalnız Risale-i Nur Tercümanı
          hakkında  sarihan  veya  işareten  veya  kinayeten  onun  haddinden  pek
          fazla  senakârane  tabiratı  ta'dil  etmeye  lüzumu  var.  Başkalar,  hususan
          ehl-i tenkid insanlar nazarında bîçare şahsıma bu nevi hüsn-ü zannını
          kabul etmemek mesleğimize lâzım geliyor; ta'dilime gücenmesin.

                                         *  *  *

                 O  (Bediüzzaman),  Nur'un  Hâdimidir.  Eğer  dünyayı  istese  ve
          dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, Zekat ve Sadakaları
          ve bu teberru' ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu. Fakat o,
          tıpkı Cenab-ı Ömer'in (R.A.) dediği gibi: Sırtıma fazla yük alırsam,
          Nefs-i  Nâtıka-i  Kâinatın  Kalbi  ve  Allah'ın  Habibi  Muhammed-i
          Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'a ve Yârânı olan Kâmil ve Vâsıllara
          yetişemem ve yarı yolda kalırım diyor. "Bütün eşya ve eflâki senin
          için  yarattım  Habibim"  fermanına,  "Ben  de  Senin  için  onların
          hepsini  terk  ve  feda  ettim"  diye  verilen  Cevab-ı  Hazret-i
          Risaletpenahî'ye  ittiba  ve  imtisalen,  o  da  dünya  ve  mâfîhayı  ve
          Muhabbet  ve  Sevdasını  terk  ve  hattâ  terki  de  terk  ederek  bütün
          Hizmet  ve  Himmetini  ve  şu  Ömr-ü  Nazeninini  Envâr-ı
          Kur'aniyenin İntişarına sarf ve hasretmiştir. İşte bunun için, şimdi
          çektiği bütün
   77   78   79   80   81   82   83   84   85   86   87