Page 39 - Risale-i Nur - Kastamonu Lahikası
P. 39

KASTAMONU LÂHİKASI                                                                                      41


           Tahminen ve takriben altı sene evvel bir gazete sütununda, Isparta'da
           halkın fazla alâka göstermesinden, din ve İman telkin etmesinden ürken
           ehl-i  dünya  tarafından  tevkif  edildiğini  teessürle  okumuştum.  Otuz
           senelik uzun bir zaman içinde bir defa böyle acı haber aldığım halde,
           akibetinden kat'iyyen başka bir malûmat  edinememiştim.  On  seneden
           beri  Cenab-ı  Rabb-ül  Âlemîn  Hazretlerinden  niyazımda,  daima  beş
           vakit Dualarımda, "Ya Rab! Bana bir Mürşid-i Kâmil ihsan buyur"
           niyazında  iken,  bundan  üç  sene  evvel  yani  hicri  bin  üçyüz  elliyedi
           (1357) ve miladi bin dokuzyüz otuzsekiz (1938) senesinde, İnebolu'da
           bir kahvede, Kastamonu'lu bir zavallı sarhoşun sitayişle bahsettiği bir
           Zâtın Kastamonu'da mevcudiyeti ve menfî olarak bulunduğunu işittim.
           Dikkat  ettim  ve  tahkik  ve  ta'mik  ettim.  Anladım  ki;  otuz  senedir
           kalbimde  saklı  olarak  taşıdığım  o  zamanki  Said-i  Kürdî  olduğunu
           hayretle öğrendim. Ve kalbimdeki sevgi günler geçtikçe ateşlendiğini
           hissettiğimden, her tehlikeyi göze alarak ziyaret edip, mübarek ellerini
           öpmek  lâzım  ve  şart  olduğunu  bildim.  Ve  ziyaretimde,  Eski  Said'in
           İsm-i  Mübarekleri  Bediüzzaman  Said  Nursî  ve  Risale-i  Nur'un
           Müellifi ve Sahibi olarak buldum. Kemal-i Aşk ve İhlasla sarıldım. Ve
           benim  yegâne  Mürşidim  ve  Rehberim  ve  büyük  Üstadım  o  Risale-i
           Nur'dur dedim. Ve bana bu hadsiz ihsanatı Hidayet ve İnayet buyuran
           Cenab-ı Hakk'a,    Kur'an-ı Hakîm'in     Harfleri    adedince   şükrederek
                     ِ
           ِ
                          ِللّ ِ
             ِ ۪ ب ِ ر َ ِّ  ِِلضف ِِ ِ نم ِ اَذه  ِ ِ ٰ ٰ  ِدمحْلَا dedim. (Haşiye)
                    ْ َ
                ْ
                             س ْ َ
                  Risale-i  Nur'a  intisab  etmezden  evvel,  maddî  ve  dünyevî  her
           işlerimizde  ve  ticarethanemizin  kazançlarında  ve  şahsî  ve  hususî
           işlerimizde,  Risale-i  Nur'a  intisabdan  sonraki  hârikulâde  farkları  ve
           Bereketleri  görmekle  beraber;  en  büyük  bir  tüccarın  veya  mes'ud  bir
           zenginin müferrah ve serbestliğinden daha fazla ferah u sürur ve serbest
                                               ِ ِ
           ve yaşayış tarzında sıhhat ve âfiyetle ِللِّدمحْلا mes'udane imrar-ı hayat
                                                ٰ س ْ َ
           eylemekte olduğumuzu ve Risale-i Nur'un Kudsî Lütf ve Kerametlerine
           medyun bulunduğumuzu itiraf ve tasdik ederiz.

                  ------------------
                  (Haşiye):  Evet  bazı  Ehl-i  Velayetin  ileride  Talebesi  olacak  zâtlar,  daha
           dünyaya  gelmeden,  Hiss-i  Kabl-el  Vukuun  inkişafıyla  Kerametkârane  Keşfettikleri
           gibi; Risale-i Nur'un Talebelerinin mühimlerinden birkaç zât dahi, çok zaman evvel,
           bir  Hiss-i  Kabl-el  Vuku'  ile,  ileride  Said  ile  alâkadar  bir  surette  bir  Nur'a  Hizmet
           edeceğini hissetmişler. İşte, onların birisi de Nazif'tir.
   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44