Page 118 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 118

120                                                                                      BEDİÜZZAMAN   SAİD   NURSİ


          sonra, gayet hilâf-ı me'mul bir surette, yayan gidilse bir senelik mesafede,
          tek  başımla,  rusça  bilmediğim  halde  firar  ettim. Za'f  ve  aczime  binaen
          gelen  İnayet-i  İlâhiye  ile,  hârika  bir  surette  kurtuldum.  Tâ  Varşova  ve
          Avusturya'ya uğrayarak İstanbul'a kadar geldim ki; bu surette kolaylıkla
          kurtulmak  pek  hârika  olmuştu.  Rusça  bilen  en  cesur  ve  en  kurnaz
          adamların muvaffak olamadıkları, çok teshilât ve çok kolaylıkla, o uzun
          firarî seyahati bitirdim.

              Fakat, o Volga nehri kenarındaki Camideki mezkûr gecenin vaziyeti
          bana bu kararı verdirmiş ki: "Bakiye-i ömrümü mağaralarda geçireceğim!
          Bu İnsanların hayat-ı içtimaiyesine karışmak artık yeter. Madem sonunda
          kabre  yalnız  gideceğim,  yalnızlığa  alışmak  için  şimdiden  yalnızlığı
          ihtiyar  edeceğim!"  demiştim.  Fakat  maatteessüf,  İstanbul'daki  ciddî  ve
          çok ahbab ve İstanbul'un şa'şaalı hayat-ı dünyeviyesi, hususan haddimden
          çok fazla bana teveccüh eden şan ve şeref gibi neticesiz şeyler, o kararımı
          muvakkaten bana unutturdular. Gûya o gurbet gecesi, hayatımın gözünde
          nurlu  siyahlık  idi.  Ve  İstanbul'un  beyaz,  şa'şaalı  gündüzü,  o  hayat
          gözümün nursuz beyaz parçası idi ki ileriyi göremedi, yine yattı. Tâ iki
          sene  sonra,  Gavs-ı  Geylanî,  "Fütuhül-Gayb"  Kitabiyle  tekrar  gözümü
          açtırdı."
              .....................................................................................

              İstanbul'u tekrar şereflendirmesi, Ehl-i İlmi ve halkı çok fazla mem-
          nun  ve  mesrur  etti.  Kendisine  haber  verilmeden,  Meşihat  dairesindeki
          "Dar-ül-Hikmet-il-İslâmiye"  âzalığına  tâyin  olundu.  Darülhikmet,  o
          zaman; Mehmed Akif, İzmirli İsmail Hakkı, Elmalılı Hamdi gibi İslâm
          Âlimlerinden mürekkep bir İslâm Akademisi mahiyetinde idi.

              Çok  zeki,  Kahraman  ve  gayyur  bir  Âlim  olan  veled-i  mânevîsi  ve
          biraderzadesi Abdurrahman (Rahmetullahi Aleyh) şöyle anlatıyor:

              1334  senesinde  esaretten  geldikten  sonra,  amcam  rızası  olmadan
          Darülhikmetil-İslâmiye'ye  âza  tâyin  edildi.  Fakat  esarette  çok  sarsılmış
          olduğundan,  bir  müddet  mezunen  vazifeye  gidemedi.  Çok  defa  istifa
          etmek teşebbüsünde bulundu, fakat dostları bırakmadılar. Bunun üzerine
          Darülhikmete  devama  başladı.  Haline  dikkat  ediyordum  ki,  zaruretten
          fazla  kendine  masraf  yapmıyordu.  Maişetçe  neden  bu  kadar  muktesit
          yaşıyorsun diyenlere cevaben:
   113   114   115   116   117   118   119   120   121   122   123