Page 125 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 125
İLK HAYATI 127
bütün mevcudatın İntizamat ve Hikmetleriyle Vücudu kat'î tahakkuk
eden İlmi her şeyi ihata ediyor ve madem İlminde her şeyin miktarı
taayyün ediyor ve madem bilmüşahede her vakit hiçten, nihayetsiz
suhuletle nihayetsiz sanatlı masnular Vücuda geliyor ve madem o Kadîr-i
Alîmin, bir kibrit çakar gibi "Emr-i نوُكيف نُك" ile hangi şey olursa olsun
ُ
َ َ ْ
icat edebildiğini, hadsiz kuvvetli deliller ile çok Risalelerde beyan
ettiğimiz ve hususan "Yirminci Mektub" ve "Yirmi Üçüncü Lem'a" nın
âhirinde isbat edildiği gibi, hadsiz bir Kudreti var... Elbette, bilmüşahede
görülen harikulâde suhulet ve kolaylık, O İhata-i İlmiyeden ve Azamet-i
Kudretten geliyor. Meselâ: Nasıl ki göze görülmeyen eczalı bir mürek-
keple yazılan bir Kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus bir ecza sürülse, o
koca Kitab, birden her bir göze vücudunu gösterip kendini okutturur;
aynen öyle de; o Kadîr-i Ezelînin İlm-i Muhitinde, her şeyin suret-i
mahsusası bir miktar-ı muayyen ile taayyün ediyor. O Kadîr-i Mutlak
"Emr-i نوُك يف نُك " ile, o hadsiz Kudretiyle ve nâfiz İradesiyle, o yazıya
َ َ ْ
ُ
sürülen ecza gibi, gayet kolay ve suhulet ile Kudretin bir cilvesi olan
kuvvetini, o Mahiyet-i İlmiyeye sürer, o şeye Vücud-u Haricî verir, göze
gösterir, Nukuş-u Hikmetini okutturur. Eğer bütün eşya birden o Kadîr-i
Ezelîye ve Alîm-i Külli Şey'e verilmezse; o vakit sinek gibi en küçük bir
şeyin Vücudunu dünyanın ekser nevilerinden hususî bir mizan ile
toplamak lâzımgelmekle beraber; o küçücük sineğin vücudunda çalışan
zerreler, o sineğin Sırr-ı Hilkatini ve Kemal-i Sanatını bütün dekaikiyle
bilmekle olabilir. Çünkü: Esbab-ı tabiiye ile esbab-ı maddiye, bilbedahe
ve umum Ehl-i Aklın ittifakiyle, hiçten icad edemez. Öyle ise, herhalde
onlar icad etse, elbette toplayacak. Madem toplayacak, hangi zîhayat
olursa olsun, ekser anâsır ve envaından nümuneler içinde vardır. Adeta
Kâinatın bir hülâsası, bir çekirdeği hükmündedir. Elbette o halde bir
çekirdeği bütün bir ağaçtan, bir zîhayatı bütün ruy-i zeminden ince elekle
eleyip ve en hassas bir Mizan ile ölçüp toplattırmak lâzım geliyor. Ve
madem esbab-ı tabiiye câhildir, câmiddir, bir ilmi yoktur ki, bir plân, bir
fihriste, bir model, bir program takdir etsin; ona göre mânevî kalıba gelen
zerratı eritip döksün; tâ dağılmasın, intizamını bozmasın. Halbuki her
şeyin şekli, heyeti, hadsiz tarzlarda olabildiği için hadsiz had ve hesaba
gelmez eşkâller, miktarlar içinde bir tek şekil ve miktarda sel gibi akan
anâsırın zerreleri dağılmayarak muntazaman, miktarsız, kalıpsız, birbiri