Page 127 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 127

İLK  HAYATI                                                                                                                       129


           padişaha intisab noktasında, yüzbin defa kendi kuvvetinden fazla bir şahı
           esir  etmek  gibi  eserlere  mazhar  olur.  Öyle  de;  her  şey  O  Kudret-i
           Ezeliyeye İntisabiyle, yüzbin defa esbab-ı tabiiyenin fevkinde Mu'cizat-ı
           Sanata mazhar olabilir.

               Elhâsıl,  her  şeyin  nihayet  derecede  hem  sanatlı,  hem  sühuletli
           Vücudu  gösteriyor  ki;  muhit  bir  İlim  Sahibi  olan  bir  Kadîr-i  Ezelînin
           Eseridir. Yoksa, yüzbin muhal içinde, değil Vücuda gelmek, belki imkân
           dairesinden çıkıp, imtina dairesine girecek ve mümkün suretinden çıkıp
           mümteni mahiyetine girecek ve hiçbir şey Vücuda gelmeyecek, belki de
           Vücuda gelmesi muhal olacaktır.

               İşte bu gayet ince ve gayet kuvvetli ve gayet derin ve gayet zâhir bir
           Bürhan  ile  şeytanın  muvakkat  bir  şakirdi  ve  ehl-i  dalâletin  ve  ehl-i

                                                          ِ ِ
           felsefenin bir vekili olan nefsim sustu. Ve  دمحْلا   للّ, tam İmana geldi ve
                                                           ٰ
                                                    ُ ْ َ
           dedi  ki:  Evet  bana  öyle  bir  Hâlik  ve  Rab  lâzım  ki,  en  küçük  Hatırat-ı
           Kalbimi ve en hafi Niyazımı bilecek ve en gizli İhtiyac-ı Ruhumu yerine
           getirdiği gibi, bana Saadet-i Ebediyeyi vermek için koca dünyayı Âhirete
           tebdil edecek ve bu dünyayı kaldırıp Âhireti yerine kuracak. Hem sineği
           Halk ettiği gibi, Semavatı da İcad edecek; hem güneşi Semanın yüzüne
           bir göz olarak çaktığı gibi, bir zerreyi de gözbebeğimde yerleştirecek bir
           Kudrete  Malik  olsun.  Yoksa  sineği  halkedemeyen;  Hatırat-ı  Kalbime
           müdahale  edemez,  Niyaz-ı  Ruhumu  işitemez.  Semavatı  halketmeyen,
           Saadet-i Ebediyeyi bana veremez. Öyle ise benim Rabbim Odur ki; hem
           Hatırat-ı  Kalbimi  ıslah  eder,  hem  cevv-i  havayı  bulutlarla  bir  saatte
           doldurup  boşalttığı  gibi;  dünyayı  Âhirete  tebdil  edip,  Cenneti  yapıp,
           kapısını bana açar. "Haydi gir" der.

               İşte ey nefsim gibi bedbahtlık neticesinde bir kısım ömrünü nursuz
           felsefî  ve  ecnebi  fünununa  sarfeden  ihtiyar  Kardeşlerim!  Kur'ânın
                                         ِ
           Lisanındaki  mütemadiyen   وه  َّلاا  هٰلا  ٓ ِ    َلا      Ferman-ı  Kudsîsinden  ne  kadar
                                           َ
                                     َ ُ
           kuvvetli ve ne kadar Hakikatli ve hiç bir cihette sarsılmaz ve zedelenmez
           ve tegayyür etmez bir Rükn-ü İmanîyi anlayınız ki, nasıl bütün mânevî
           zulümatı dağıtır ve mânevî yaraları tedavi eder..."

                                             * * *
   122   123   124   125   126   127   128   129   130   131   132