Page 133 - Risale-i Nur - Tarihçe-i Hayat
P. 133
İLK HAYATI 135
- Hakikat usandırmaz, libası değiştirmek istemem, buyururdu.
Yukarıda bir nebze zikredilmişdi ki, Bediüzzaman, Hakaik-ı
Kur'aniyyeye (Hâşiye) aid on iki Te'lifatını tabettirmişti. Bu Eserlerden
üç dördü Türkçe olup, mütebakisi Arabîdirler. Bu zamana kadar
------------------
(Hâşiye): Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin İstanbul'da ve bir kısmını
bilâhare Ankara'da tab' ile neşrettiği o zamanki Eserleri, kırk sene sonra "Arabî Mesnevi-i
Nuriye" ismiyle bir arada bir Mecmua halinde neşredildi. İşte bu Mesnevi-i Nuriyenin
mukaddemesinde bu Eserler hakkında diyor:
"Kırk elli sene evvel eski Said, ziyade Ulûm-u Akliye ve felsefiyede hareket ettiği için
Hakikatül-Hakaika karşı Ehl-i Tarikat ve Ehl-i Hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser Ehl-i
Tarikat gibi, yalnız Kalben harekete kanaat edemedi. Çünki Aklı, Fikri hikmet-i felsefe ile bir
derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra; hem Kalben, hem Aklen Hakikata giden bazı büyük
Ehl-i Hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı; Onların herbirinin ayrı, cazibedar bir hassası
var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbanî de, Ona gaybî bir
tarzda "Tevhid-i Kıble et" demiş. Yâni: "Yalnız bir Üstadın arkasından git". O çok yaralı Eski
Saidin Kalbine geldi ki: Üstad-ı Hakikî Kur'andır, Tevhid-i Kıble bu Üstadla olur, diye yalnız
O Üstad-ı Kudsînin İrşadiyle hem Kalbi, hem Ruhu, gayet garib bir tarzda Sülûka başladılar.
Nefs-i emmaresi de, şükûk ve şübehatiyle Onu manevî ve ilmî Mücahedeye mecbur etti. Gözü
kapalı olarak değil, belki İmam-ı Gazali, Mevlâna Celâleddin ve İmam-ı Rabbanî gibi Kalb,
Ruh ve Akıl gözleri açık olarak, Ehl-i İstiğrakın Akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda
gözü açık olarak gezmiş. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Kur'anın Dersiyle, İrşadiyle
ٓ
ِ
Hakikata bir yol bulmuş. Hattâ, دحاو ه َّ ُ َ نَا لَع ٰ ُّلدت ُ َ َ ٓهَل يٰا ٌة ءشَ لُك و ف ِ َ َ Hakikatına
ٌ
ِّ
ُ
َ
ْ
mazhar olduğunu Yeni Said'in Risale-i Nuriyle göstermiş. Mevlâna Celâleddin, İmam-ı
Rabbanî ve İmam-ı Gazalî gibi Akıl ve Kalb İttifakiyle gittiği için, herşeyden evvel Kalb ve
ِ ِ
Ruhun yaralarını tedavi ve nefsinin evhamdan kurtulmasını te'mine çalışıp دمحْلا فَلِ Eski
ٰ َ
ُ ْ َ
Said, Yeni Said'e inkılâb etmiş. Aslı Farisî, sonra Türkçe olan Mesnevi-i Şerif gibi o da,
Arabça bir nevi Mesnevi hükmünde "Katre", "Hubab", "Habbe", "Zühre", "Zerre", "Şemme",
"Şûle", "Lem'alar", "Reşhalar", "Lâsiyyemalar" vesaire Dersleri ve Türkçe de, "Nokta" ve
"Lemeât" ı gayet kısa bir surette yazmış fırsat buldukça da tabetmiş. Yarım asra yakın o
mesleği Risale-i Nur suretinde, fakat dahilî nefs ve şeytanla mücadeleye bedel, hariçte,
muhtaç mütehayyirlere ve dalâlette giden Ehl-i felsefeye karşı Risale-i Nur, geniş ve küllî
Mesnevîler hükmüne geçti.
.........................................................................................
O fidanlık Mesnevi, Turuk-u Hafiye gibi enfüsî ve dahilî cihetinde çalışmış, Kalb ve
Ruh içinde yol açmağa muvaffak olmuş. Bahçesi olan Risale-i Nur; hem enfüsî hem ekser
cihetinde Turuk - u Cehriye gibi afakî ve hariç daireye bakıp , Mârifetullaha