Page 20 - Sarı Minimal Sanat ve Kültür Dergi Kapağı
P. 20

Bununla birlikte onun dönemin yöneticileriyle de yakın ilişkisi vardı. Ancak o, bu ilişkiyi
             genellikle  nasihat  çerçevesinde  sürdürüyor,  yöneticilerin  aralarındaki  çekişme  ve  rekabete
             dayalı siyasi mücadelelerin içine girmemeye özen gösteriyordu. Selçuklu devlet adamlarından
             II.  İzzeddin  Kaykavus,  Celâleddîn  Karatay,  Konyalı  Kadı  İzzeddin,  Emir  Bedreddin
             Gevhertaş, IV. Rukneddin Kılıcarslan, Muinüddin Pervane, Mecdüddin Atabek, Eminüddin

             Mikâil, Taceddin Mu’tez, Sahip Fahreddin, Alemüddin Kayser, Celâleddîn Müstevfi, Atabek
             Arslandoğmuş,  Kırşehir  hâkimi  Cacaoğlu  Nureddin,  doktoru  reîsületibbâ  Ekmeleddin  en-
             Nahcuvani, Mevlânâ’ya büyük saygısı ve bağlılığı olan kimselerdi. Muinüddin Pervane’nin
             eşi  Gürcü  Hatun  ve  IV.  Rukneddin  Kılıcarslan’ın  eşi  Gömeç  (Gumaç)  Hatun  da  onun
             müritleri  arasında  bulunuyordu.  Mevlânâ’nın  ünlü  mutasavvıf  Fahreddin-i  Iraki  ile  yakın
             dostluğu  vardı.  Iraki,  Konya’da  Sadreddin  Konevi’nin  derslerine  katıldığı  sırada
             Mevlânâ’nın  da  sema  törenlerine  katılmaktaydı.  Başlangıçta  semaya  muhalif  bulunan
             Sadreddin  Konevi’nin  daha  sonra  bu  tavrından  vazgeçtiği  ve  Mevlânâ  ile  dost  olduğu
             görülmektedir.
                Mevlânâ      ile   görüşüp    sohbet    edenler    arasında    Kübreviyye’nin      kurucusu
             NecmüddinKübra’nın  halifesi  Necmüddin  Daye,  Haydariyye’nin  kurucusu  Kutbüddin
             Haydar’ın  halifesi  Hacı  Mübarek  Haydar,  ünlü  şair  Sadi  Şirazi,  meşhur  âlimlerden
             Kutbüddin-i Şirazi, Hümamüddin Tebrizi ve Hoca Reşidüddin de vardır.
               Mevlânâ  17  Aralık  1273  tarihinde  67  yaşında  iken  vefat  etti.  Cenazesinde  ağlayıp  feryat

             edilmemesini  tembih  etmesi  ve  öldüğü  günü  Allah’a  kavuşma  vakti  olarak  tanımlaması
             sebebiyle vefat gününe düğün gecesi anlamında “şeb-i arûs” denmiş ve yıldönümleri bu adla
             anılagelmiştir.  Cenaze  namazını  Sadreddin  Konevi’nin  kıldırmasını  vasiyet  etmişti;  ancak
             Konevi,  namazı  kıldırmak  için  tabutun  önüne  geldiği  sırada  hıçkırıklarla  ağlayarak
             kendinden geçtiği için namazı Kadı Siraceddin tarafından kıldırıldı.
                                                DÜŞÜNCESİ
                                                  Mevlânâ,  kâmil  manada  âlim,  mutasavvıf  ve  şairlik
                                                özelliklerine  sahip  bir  şahsiyettir.  Öte  yandan  onun
                                                şahsında  Kübreviyye  tarikatından  gelen  Sünni  esaslara
                                                dayalı  tasavvuf  anlayışıyla,  Ahmed  Gazali’den  itibaren
                                                Senai  ve  Attar  gibi  mutasavvıflarla  sürdürülen  aşk  ve
                                                vecdin  öne  çıktığı  tasavvuf  anlayışı  birleşmiştir.  Zühd  ve
                                                takvayı  esas  alan  tasavvuf  anlayışının  yanı  sıra  tevarüs
                                                ettiği bu aşk ve vecd neşvesinin Şems-i Tebrizi ile en yüksek
                                                seviyesine  ulaştığı  anlaşılmaktadır.  Mevlânâ’daki  dinî
                                                tasavvufi düşüncenin kaynağı Kur’an ve sünnettir. “Canım
                                                tenimde  oldukça  Kur’an’ın  kölesiyim  ben.  Seçilmiş
                                                Muhammed’in  yolunun  toprağıyım...”  diyerek  bunu  dile
                                                getirir. Farklı inançlara karşı geniş hoşgörüsü ve “Gel gel

             ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister Mecusi, ister putperest olsan da gel...” çağrısı sebebiyle
             onu dinler üstü bir hümanist saymak gerçeğin ifadesi değildir. Aksine o, “Pergel gibiyim. Bir
             ayağımla  şeriat  üstünde  sağlamca  durduğum  hâlde  öbür  ayağımla  yetmiş  iki  milleti
             dolaşıyorum.”  demekle  bir  Müslüman  olarak  insanlığı  kucaklayabildiğini  dile  getirmiştir.
             Mevlânâ’ya  göre  kul  benliğinden  sıyrılmakla  gerçek  manada  irade  hürriyetine  de
             kavuşmaktadır. Çünkü ferdiyetten kurtulup mutlak varlığa kavuşan kimsenin iradesi, tıpkı
             varlığı gibi Allah’ta erimiştir. Onun irade ve ihtiyarı Allah’ın irade ve ihtiyarıdır. Bu mertebe-
                                                                                                            20
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25