Page 22 - Çolpan Dergisi 4. Sayı
P. 22
Şiir
Kıyamet
Sedef GÜLLE
Raskolnikov’un Silahı
Yuvarlandık birbirimizin kıyamet anına.
Şakaklarıma dayayıp altıpatları sonum olacak rus ruletini oynuyorum korkusuzca.
Bir idam sandalyesinde oturmaya benzemiyor çarkın etrafında döndürmek, yaşamla ölüm arasında gidip gelmek,
Gidip gelememek…
Kendi kıyametimi yaratıp mor bir rüzgâr gülüne sevdirmek kıyamet gününü.
Sönmüş bir yanardağ kadar sakinim oysaki.
İçin için soğuyup taşlaşan özlemi incecik bir misina ucunda sallandırıp denizin derinliklerine ikram ediyorum.
Onlarca cümle kurmaya bedelmiş soluksuz susuşlarımız bu bir sanrı değil eminim
Güneşe dokunuyorum doğarken, parmak izlerim kalıyor güneşin derisinde
Yaşamanın buğusu bu gözlerindeki, bu kadarına razıyım.
Tarihin ellerine kelepçelendik kıyıya vuran hırçın dalgalardan koparken.
Karşımda katilimin portresi yatıyor, bakamıyorum gözlerine uzunca
Ölüm iki dişimin arasından kurtulduğunda, son rengi ekleyeceğim portenin köşesine tanrının parmak uçlarıyla.
Elimin kiri de karışacak ansızın bakışlarından akan kirli nehre
İlerisi ve ardından gerisi karıştırıp renkleri son durak alacalarda kopan kasırgaya dek.
Kurtuluş zihnimde yankılanması için yazılmış bir şiir kadar geçekçi işte
Tanrım hissedemiyorum avuçlarımda bir bahar sıcaklığı bu son mevsim miydi seni yok saydığım?
Baharın ilk günüyle beraber üşüdüğüm ayazı da içime ektim son umudumla yeşerecek olan.
Son renge gebeyim alev rengiyle.
Alevi tuval değil ben hissedeceğim iliklerimde. En derinlerinde.
Nerelerdeyim belirsiz nereye baksanız oralardayım.
Cinayet işlediği o dairedeyim Raskolnikov’un.
Bir suça tanık oluyorum kaşla göz arası
Tek göz odasına süzülüp bir divan üstünde ruhunu kazıyan acıya eşlik ediyorum
uzanıp yanında öylece korkularımla birleştirip toprak anayı.
22