Page 18 - Çolpan Dergisi 4. Sayı
P. 18

Öykü

        Dönüşü Olmayan Yol






                                                                                             Sarp Eren ÇERÇİNLİ
        H                                     Adam yoluna devam etti. Yürüdüğü pati- duyuluyordu.  Güneş,  gökyüzünde  ilerliyor
             ava aydınlık ve sıcaktı. Güneş, kırmızı ve
         turuncu  akislerle  çevrelediği  çehresini  bu-  ka  göle  doğru  doğru  gidiyordu.  Farkında  ve gölgelerin boyu ise uzamaya başlıyordu.
         lutların arasında yer yer gizliyor, yer yer ise   olmadan yanından geçtiği bir kekliğin kor- Adam biraz daha yürüdü ve sonunda gölün
         kendini belli ederek altında uzanan ve ser-  ku  dolu  çığlıkları  ile  derin  düşüncelerinden  kıyısına ulaştı.
         pilen vadinin yüzeyini günışığı ile yıkıyordu.  uyandı.  Neden  buradaydı?  Hiçbir  fikri
                                              yoktu. Kendince ‘Dönüşü olmayan yol’ de-  Göl, kristal bir berraklıkla dalgalanmaktay-
         Vadi, bir set gibi hizalanmış, zirveleri çam   diği bu yol onu buraya getirmişti. Öncesinin  dı. Adamın vardığı kıyının hemen ilerisinde,
         ağaçları ise süslü tepeler ile çevrilmişti ve ne-  veya sonrasının onun için bir anlamı bulun- reçine kokulu meşe odunları ile inşa edilmiş
         redeyse hiçbir yerleşime ya da beşeri yapıya   mamaktaydı.  O,  sadece  şu  anı  yaşamak  saz çatılı bir kulübe vardı. Kulübenin sağ ta-
         ev sahipliği yapmıyordu. Vadinin kuzey cep-  için buradaydı.            rafında ihtiyar bir adam, basit bir sandalye-
         hesinde sıralanmış tepelerin arasından, suyu                            ye oturmuş ve geriye doğru yaslanarak bir
         güneşin etkisiyle gümüş renginde parlayan   Patikanın sonunda yer parçalanmış ve dö-  pipoyu tüttürmekteydi. Yanında bir sandal-
         durgun bir ırmak, vadinin tam ortasında yer   külmüş, eski ve düzensiz taşlarla bir araya   ye daha duruyordu. Sıradan kıyafetleri ve
         alan  göle  doğru  şırıl  şırıl  akıyordu.  Göl  ve   getirilmiş, bir insan eli değdiği belli olan bir-  etrafı ağır başlı bir tavırla süzen mavi göz-
         ona bağlanan ırmakların çevresi meşe, por-  kaç metrelik bir sütunla karşılaştı. Hiçliğin ve   leri vardı.
         suk, çam ve dişbudak ağaçları ile çevrelen-  vahşi doğanın ortasında, ne kadar süredir
         mişti ve bu ormanların arasındaki korularda   burada  durduğu  belli  olmayan  ilginç  bir  Birbirine karışmış beyaz saç ve sakallarının
         çiçek  denizlerinden  oluşmuş  açıklıklar  bu-  yapı ile karşılaştı. Bu yapı ona, bu uçsuz bu- çevrelediği çehresi, zamanın ona miras bı-
         lunuyordu.  Bu  açıklıklarda  genellikle  unut-  caksız dünyada insan ayağının basmadığı  raktığı  derin  kırışıklarla  doluydu.  Bir  deniz
         mabeni  çiçekleri  ve  kasımpatılar  rüzgârın   bir toprak olup olmayacağının düşüncesini  kadar mavi gözlerinde ise bilge ve görmüş
         eşliğinde tembel tembel sallanıyor, ormanın   sorgulattı.  Sütunun  üzerinde,  neredeyse  geçirmiş bir ifade gizliydi. Gölün kıyısına ge-
         içinde bulunan çam iğneleri ile örtülü pati-  silinmek  üzere  olan  harflerle  birkaç  cümle  len genç adamı fark ettiğinde elinde tuttu-
         kaların etrafını ise kan yosunları, mavikan-  kazınmıştı.               ğu pipoyla ona bir selam verdi.
         taronlar, gündüzsefaları, yenibahar çiçekleri
         ve daha pek çok farklı bitki kaplıyordu.  Hepimiz hata yaparız çünkü hata yapmak   “Merhaba genç adam,” diye seslendi. De-
                                              insanlara mahsus. Mesele, hatalardan ders   rinden gelen ve bariton bir ses tonu vardı.
         O sırada, vadinin kuzeyinden akan gümüş   çıkarmaktır. Bir şey kırılmışsa onarılması ge-
         sulu  ırmağın  yanındaki  dar  keçi  yolundan   rekir. İşte bu yüzden, hatalarımız birine za- “Merhaba muhterem, oturmak için güzel bir
         bir adam ilerlemekteydi. Sessiz ve hafif bir   rar verdiyse, karşı tarafın zarar gören ruhu  yer seçmişsin. Selam olsun.”
         tınıyla bir şarkı mırıldanıyor, bir yandan çev-  ve kaybettiği zaman karşılığında, bu zarar-
         redeki dalların üzerine konan ve o yaklaş-  ların telafi edilmesi gerekir.  “Uzun bir ömrün faydaları. Aramak ve bul-
         tıkça korkup öterek gökyüzüne doğru uçan                                mak için zamanım boldu.”
         kuşların sesini huzurla dinliyordu.  Bundan ötürü özür diliyoruz ve af diliyoruz.
                                              Kötülük bize yakışmaz!             “Buralarda senden başka yaşayan var mı?
         Bu  vadi  ne  kadar  da  güzel  diye  aklından                          Ben pek rasgelmedim.”
         geçirdi. Bu ormanlar, ırmak, cıvıltılar ve sım-  Adam tekrardan düşünceli bir tavır takına-
         sıcak günışığı. Dipsiz ama onu izledikçe seni   rak göle doğru ilerlemeye devam etti. Gö-  “Etrafına bakmıyor musun? Tabiat Ana’nın
         daha fazla kucaklayan derin bir kızıltı gibi.   lün çevresi neredeyse tamamen çam ağa- muazzam  bir  incelikle  ördüğü  yaşam  ağı
         İnsan, gelişimin serpilen tohumlarının eşiğin-  cı  korulukları  ile  kaplıydı  ve  zemin  yabani  toprağı ve üzerindekileri kucaklamış durum-
         de ve o kadar efsunlanmış durumda ki as-  buğday  başakları  ile  şekillenmişti.  Şimdi,  da. Burada yetişen ağaçların, çiçeklerin ve
         lında gelişimin sırrı olan tabiatı yok ettiğinin   güneşin ışıkları ağaçlar tarafından kesilmiş  hayvanların  hayatları tek yürek olmuş, top-
         farkında bile değil. Milenka burada olsa bu   ve  orman  sessizleşmişti.  Yalnızca  ara  sıra  rağın altında bir cevher gibi atıyor. Umut ve
         manzara ‘idée fixe’ derdi. Çünkü hırsla yoğ-  ormanın  derinliklerinden,  guguk  kuşlarının  tazelenme…  Hem  de  hiçbir  zaman  bitme-
         rulan insanların düşüncelerinin ne kadar de-  tek bir tonda devam eden ve rüzgârın sesi  yecek bir ümit ve yenilenmenin habercileri.
         ğişmez olduğunu en iyi bilenlerden biriydi.  ile  garip  bir  harmoni  içerisindeki  ötüşleri  Dünyada ormanlardan ve sudan daha can-

        18
   13   14   15   16   17   18   19   20   21   22   23