Page 11 - BODRUMDergi | KASIM 2025 | SAYI:17
P. 11
Geleneksel lüks anlayışı ile
bugünün lüks anlayışını nasıl
karşılaştırıyorsunuz?
Eskiden lüks, daha çok “gösteriş”
ile tanımlanıyordu. Marka logoları,
ihtişamlı sofralar, kalabalık davetler…
Yani lüks, başkalarının gördüğünde
anlam kazanan bir kavramdı. Fakat
bugün, dünyada yaşanan dönüşümle
birlikte lüks, gözle görünenden çok
hissedilene kaydı. Artık lüks; kendine
ayırabildiğin zaman, kesintisiz uyku,
zihinsel dinginlik ve doğayla bağ
kurabilmek. Bunu bilim de destekliyor.
Harvard Üniversitesi’nin 75 yıl süren
ünlü “mutluluk araştırması”nın sonucu
çok net: insanı hayatta en çok mutlu
eden şey ne para ne de şöhret; güçlü
sosyal bağlar ve anlamlı ilişkiler.
Yani modern çağda lüks, ilişkilerini
besleyebilmek. Aynı şekilde uyku
araştırmaları da gösteriyor ki düzenli
uyuyan insanlar daha üretken,
daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü
oluyor. Demek ki artık lüks, satın
alınan nesnelerden çok, içsel dengeyi
kurabilmek.
Bugün bana sorarsanız lüks,
başkalarına “neye sahip olduğunuzu”
göstermek değil; kendi içinizde
“nasıl hissettiğinizi” derinleştirmek.
Gösterişli sofralar yerini samimi
masalara, marka logoları yerini
kaliteli uykuya, kalabalık davetler
yerini dost sohbetlerine bıraktı. İşte
bu yüzden ben diyorum ki dünün
lüksü vitrinlerdeydi, bugünün lüksü
ruhumuzda.
Sizin için kişisel olarak lüks nedir:
Zaman mı, mekân mı, deneyim mi,
yoksa sadeleşmek mi?
Benim için lüks, çok basit ama çok
derin bir şey: zamana ve dikkate
sahip olmak. Çünkü çağımızda asıl
kıt kaynak para değil, dikkat. Bilim
insanları, beynimizin günde ortalama
35 bin karar verdiğini söylüyor. Bu
kadar çok uyaranın arasında zihnini
koruyabilmek, bence en ayrıcalıklı
yaşam biçimi. Benim lüksüm; gün
doğarken yaptığım yürüyüşlerde
denizin kokusu, martıların sesi. Ya da
annemin bana öğrettiği bir çorbayı
pişirirken mutfağı saran o koku…
Bunlar parayla ölçülmeyen ama
hayatımı doyuran ayrıcalıklar.
Lüksü günlük yaşamınıza nasıl dahil
ediyorsunuz?
Ben lüksü günlük hayatıma, aslında
sıradan gibi görünen ama ruhumu
zenginleştiren küçük dokunuşlarla
katıyorum. Örneğin, şehirde yoğun
bir günün ortasında kulaklığımı
takıp sadece doğa sesleri dinlemek…
Bazen de gün içinde aldığım notları
düzenlemek ve zihnimi boşaltmak
bana gerçek bir ferahlık veriyor. Lüks,
iş arasında beş dakikalığına pencereyi
açıp temiz havayı içime çekmek bile
olabiliyor. Bir diğer lüksüm, kendime
“öğrenme alanı” açmak. Yeni bir dilde
üç kelime öğrenmek, hiç bilmediğim bir
konuda kısa bir yazı okumak… Bunlar
bana tüketmekten çok beslenmenin
verdiği ayrıcalığı yaşatıyor.
Araştırmalar da gösteriyor ki beynimiz
yeni bir şey öğrendiğinde dopamin
salgılıyor; yani küçük öğrenme anları
aslında doğal bir mutluluk kaynağı. Gün
içinde yürürken telefonuma bakmadan
çevremdeki insanları, ağaçları,
gökyüzünü fark etmek de benim için
bir lüks. Çünkü çoğu zaman hayatın
güzellikleri gözümüzün önünden akıp
gidiyor. Lüks, o akışı yakalayabilmek.
Ve tabii bazen sadece “hiçbir şey
yapmamak.” Modern psikoloji buna
“boş zaman lüksü” diyor. Hiçbir şey
üretmemek, planlamamak, sadece
var olmak. O kısa anlar bana günün en
kıymetli hediyesi oluyor.
Sizce Türkiye’de “yeni lüks” algısı nasıl
şekilleniyor? Dünyadaki eğilimlerle
paralellik görüyor musunuz?
Türkiye’de lüks artık gösterişten çok
huzurla ölçülüyor. İnsanlar beş yıldızlı
oteller yerine doğayla bütünleşen
butik tatilleri, kalabalık sofralar yerine
samimi buluşmaları, pahalı markalar
yerine sürdürülebilir seçimleri tercih
ediyor.
Gençler ise bu dönüşümün öncüsü:
onlar için lüks, deneyim yaşamak,
kendini ifade edebilmek, dünyaya
değer katan markaları seçmek.
Dünyadaki “slow living” ve “mindful
living” trendleriyle paralel bir dönüşüm
var ama bizde bu, kültürümüzden
gelen samimiyet ve paylaşma ruhuyla
birleşiyor. Kısacası, Türkiye’de yeni
lüks; doğallık, sadelik ve paylaşılan
anlarda saklı.
Okuyucularımıza kendi hayatlarında
“yeni denge – yeni lüks” yaratmaları
için hangi küçük adımları önerirsiniz?
Yeni lüks, hayatın akışına küçük
dokunuşlar katmakla başlıyor. Mesela
güne başlarken ilk gördüğünüz şeyin
telefon değil, gökyüzü olmasına izin
verin. Bu, zihninizi daha dingin bir
güne hazırlıyor. Bir diğer küçük adım,
“boş zaman hakkınızı” geri almak.
Günün içinde kendinize üretmek ya da
öğrenmek zorunda olmadığınız, sadece
“var olduğunuz” bir 10 dakika ayırın.
Modern psikoloji bu alanları, zihnin en
çok iyileştiği anlar olarak tanımlıyor. Ve
belki de en önemlisi, hayatın içindeki
minik anları kutsal görmek. Bir bardak
su içerken gerçekten tadını hissetmek,
müzik dinlerken sadece müziğe
odaklanmak, yürürken adımlarınızı
fark etmek… Bunlar basit ama
lüksün en sahici hâlleri. Çünkü yeni
denge – yeni lüks, sahip olduklarımızı
büyütmekte değil; olanı fark etmekte
gizli.
09

