Page 82 - ŞamataPlus Magazin Sayı 22
P. 82

Köşe Yazısı










       Gül Ana






           Şirin mi şirin bir köy Bayır. Marmaris’e kırk beş dakika uzaklıkta. “O köy bizim
           köyümüzdür” türden tasvir edilir ya, iste tam da öyle bir köy. Dağlarda
           yetişen kekik, adaçayı, defne, keçi boynuzu  vb. şifalı bitkileri ve  1880
           yaşında olduğu bilinen  yıllanmış çınar ağacı ile tanınır.  Hikmeti nedendir
           bilinmez ama kocamış çınarın etrafında üç tur atmanın insanın ömrünü
           uzattığı ve dileklerinin kabul olduğu söylenir bu köyde. Yolunuz düşerse,
           köy meydanındaki bu çınar ağacının altındaki kahvelerden birinde süzme            “Yaşar Kemal anısına” düzenlenen
                                                                                            yarışmada 2.lik ödülü kazanan öykü
           yoğurttan yapılmış buz gibi ayran içmenin tadı da bir başkadır.                  ‘Gül Ana’ nın yazarı Özlem Ertuğrul



           Bu köyde, yeşil dağ yamaçları ve masmavi   Anılar geldi birden aklına, gençlik yılları…   dakikalarca…
           gök birbiriyle adeta kucaklaşır. Bazen nazlı-  Anılarla dolu bir yolculuğa çıkmıştı. Aşık   Kırgındı…
           ca, bazen de şırıl şırıl akan bir çeşme vardır   olduğu genci düşündü, köyün yağız deli-
           köy meydanında, tam da çınarın karşısında.   kanlısı Hafız geliverdi aklına. Hala yürümeye   (Uzun bir süre sessizlik yaşanır ikili arasında)
           Asma yapraklarının ve ağaçların dantel gibi   devam ediyordu… Ne büyük bir aşk yaşa-  Hafız’ın toprağa bakan yüzünden döküldü
           örttüğü bahçeli evler bir ressamın çizimi   mışlardı oysa ki; çok sevmişlerdi birbirleri-  ilk cümleler…
           gibidir. Çocuklarının korkusuzca sokakların-  ni… Yarım kalan bu aşk hikayesinde Hafız’ın   Tedirgin, mahcup, şaşkın ve heyecanlı bir
           da koşturup kanayan dizlerine rağmen çelik   da bir günahı yoktu… Bakmak zorunda   ses tonuyla :
           çomak oynadığı, sevilesi insanı olan, seyre   olduğu bir ailesi vardı; kardeşini okutma
           doyulmaz yeşil manzarası ile yaşanılası bir   görevi gencecik yaşta Hafız’a verilmişti…   - Konuşabilir miyiz?
           köydür Bayır. İşte bu köyde yaşıyor Gül. Yaz-  Köyde iş bulamadığı için İstanbul’a gitmek
           ması başında, ela gözlü, saçları beline kadar   zorunda kalmıştı… Hafız; ince uzun yüzlü,   Konuşmak istemesem de ayaklarım götü-
           örgülü, uzun boylu, elma yanaklı, sürmeli   kendine güvenen, omuzları geniş, heybetli   rüyor beni gençken buluştuğumuz çınar
           gözleri olan pırıl pırıl bir köy kadını. Ana-  ve çok uzun boyluydu. Masmavi, baktıkça   ağacının altına. Anlatıyor bana Hafız:
           dolu kadını olmak başka bir güzelliktir ya,   insana huzur veren deniz mavisi gözleri
           zordur… Gül de tam bir Ege kadınıdır. Bayır   vardı. Ne olursa olsun sürekli gülmeyi başa-  -  “Gül diyor, Gül’üm diyor, Köylü kızı diyor…
           köyünün en çalışkanıdır. Yöresel kıyafetle-  ran biriydi. Sanırım gülmeyi huy edinmişti.   “Gitmek zorundaydım İstanbul’a biliyorsun;
           riyle bütünleşmiş, gün ağarırken kalkan,   Güldükçe yanaklarında gamzeler oluşuyor,   ailem ve kardeşim… Terk edişine alışkın
           köyünün dağ eteklerinde birbirinden şifalı   gözleri kapanır gibi oluyordu… Gülmenin   bu bedenim yıllar önce gidişini olgunca
           bitkiler toplayan ve bu bitki karışımlarıyla   insan ruhuna çok iyi geldiğini biliyordu   karşılamaya başlıyor biraz biraz… Oturu-
           insanları iyileştiren, dertlerine derman olan   Hafız ve en iyi ilaç olduğunu da. Güldükçe   yoruz çimlerin üstüne. Ben anlatmasam da;
           özel bir kadındır Gül. “Şifacı Gül Ana” ismi de   güzelleşen adamlardandı O. Merhametliydi,   (gerçi yıllar sonra görmenin vermiş olduğu
           buradan gelmektedir.                   yardımseverdi, pamuk gibi bir kalbi vardı.   şaşkınlıkla ne konuşacağımı da bilmiyorum,
                                                  Konuşmasıyla dikkatleri üzerine çeken,   karşımda yıllar sonra çıkagelmiş sevdam
           Toprağı işleyen, nasırlı elleriyle tohuma can   herkes tarafından sayılan, saygı gösterilen   var) o anlatmaya devam ediyor, sanki an-
           veren, kalem tutan elleriyle yazısı başka   ve sözü dinlenen biriydi. Verdiği haberlerin   lattıkça rahatlıyor. Bir torunum var. Güzeller
           güzel, yöresel konuşmalarıyla sohbeti bam-  doğruluğuna inanılan, dürüst, bilge bir   güzeli… Adı Gülgonca. 17 yaşında. Lise son
           başka güzel… Savaşta silah tutan, cepheler-  adamdı. Bilgiliydi, kültürlüydü.  sınıf öğrencisi.  Bir yıl önce mide kanseri
           de cesurca çarpışan, doğarken başka güzel,                                    olduğunu öğrendik.
           yaşarken başka güzel yaşayan; bu çalışkan   ( Büyük usta Yaşar Kemal’in dizeleriydi bu
           kadınlardan kaldı mı? Var mı böyle Anadolu   büyük aşkı, böylesine yüce anlatan…)  Hayatının baharında Gülgonca’nın hastalı-
           kadınları?                                                                    ğa  yakalandığını ıslak gözlerle anlattığına
                                                  Batan Günün Ardından                   tanıklık ediyorum. Oysa ister kanserli, ister
           Yağmur, bütün hıncıyla bardaktan boşa-                                        sağlıklı, ister yaşamın baharındaki Gül-
           nırcasına yağmaktadır. Farklı bir gündür   Senden ayrı olunca zamanım hiç geçmiyor  gonca; ister seksen- doksanlarda yaşamın
           Bayır’da… Gül anamız her gün yaptığı gibi   Kalbim uzaklarımda, senden başka seçmiyor.  sonbaharında olsun… Unutmamalıydım
           dağlardan adaçayını, kekiğini, defne yapra-  Aramıza koymuşsun yollar ve derin dağlar  ki; yaşam aslında hepimiz için çok kısa…
           ğını toplamış dönmektedir… Bütün gayreti   Ulaşamayan kalbim sadece sana ağlar  İlk yaz mı, hani erik ağaçlarının, bahar
           insanlara şifa dağıtmaktır, iyileştirmektir                                   dallarının kentin gri çirkin binalarına inat,
           bu yüce kadının… O kadar şiddetli yağıyor   Artık bu uzun yürüyüşün adından Gül Ana   parklarda bize “gülümsediği” ilkyazı ve her
           ki yağmur; sel olup akıyor köyün sokakla-  evine doğru yaklaşmaktaydı… Dedim   yazı doya doya seyretmeliyiz… Tabi güzeller
           rından… Öyle derin düşüncelere daldı ki;   yaaa içi içine sığmıyordu. Kalbi fırlayacak   güzeli Gülgonca’da ilk yazı değil, her yazı
           iliklerine kadar ıslandığı halde yağmura   gibiydi. Bir şeyler olacağını biliyordu ve tam   doya doya seyretmeye hakkı vardı.
           aldırmadan yürümeye devam etti.   İçinde   o anda; evinin önünde duran arabadan
           anlamlandıramadığı bir his vardı bugün Gül   bütün heybetiyle Hafız’ı iniverdi… Şaşkındı   Hafız anlatmaya devam etti:
           Ana’nın…                               hem de çok şaşkındı Gül… Ne diyeceğini,
                                                  ne yapacağını bilemedi. Öylece bakakaldı   - “Kansere yakalandığını öğrendiğimizde


        80   Kasım 2017
   77   78   79   80   81   82   83   84   85   86   87