Page 8 - Olasılıksız
P. 8

1







                    "Bu yirmi sana Caine. Var mısın, yok musun?"

                    David Caine kendisine söyleneni duyuyor, ama cevap veremiyordu; daha doğrusu koku cevap vermesine
               izin vermiyordu. Bu  kokuyu  daha  önce hiç  almamıştı. Sanki, çürümüş et ve yumurta, idrarla karışmıştı.
               İnternette okuduklarına bakılırsa bazıları kokulara dayanamayıp kendilerini öldürüyorlarmış. İlk başta bunun
               abartılı olduğunu düşünmüştü, ama şimdi... bunu neden yapmış olabileceklerini anlıyor gibiydi.
                   Aslında bu kokuyu sinir hücrelerindeki sinyaller bir  şekilde karıştığından hissettiğinin farkındaydı. Bunu
               bilmesi hiçbir şeyi değiştirmiyordu. David'in beyni bu kokuyu gerçekten algılıyordu. Hatta masanın etrafını sarmış
               olan sigara dumanından bile daha ağırdı koku. Walter'ın gece yarısı yediği yağlı McDonald's hamburgerinden
               bile daha gerçekti bu koku. Tüm odayı saran çaresizlik ve ter kokusundan daha baskındı.
                   Koku o kadar kötüydü ki gözleri sulanmaya başladı; ama koku ne kadar kötü olursa olsun, habercisi olduğu
               şeyden daha kötü değildi. Caine bundan daha fazla nefret ediyordu. Kokuya bakılırsa vakit yaklaşıyordu; insanın
               midesini bulandıran, zihnini  karıncalandıran kokunun ağırlığına bakılırsa bu nöbet  hiç de hafif olmayacaktı.
               Daha da kötüsü, her şey çok hızlı gelişiyordu. Tam zamanını bulmuştu, daha kötü bir zamanlama olamazdı.
                   Caine bir an için gözlerini kapayıp iyice sıktı. Çaresizce, kaderine engel olmaya çalışıyordu. Gözlerini açıp
               Walter'ın önünde duran buruşturulmuş kırmızı-sarı patates kutusuna baktı. Birden kutu gözünün önünde gitti
               geldi. Caine başını çevirdi; kusacağından korkmuştu.
                    ''David iyi misin?"

                   Caine kadının sıcak elini  hissetti  omzunda. Rahibe Mary Straight,  eskiden  gerçekten  bir  rahibeydi.
               Takma dişlerini David doğmadan önce yaptırmış olan kadın; onun değil annesi, anneannesi yaşındaydı. O
               masadaki tek kadındı. Hatta, Nikolaev'in oyuncuların her an önünde içki olsun da kalkmaları için bir neden ol-
               masın diye tuttuğu iki ayağı bir çukurda Romen garson dışında, tüm kulüpteki tek kadındı rahibe. Herkes ona
               Rahibe diye hitap ediyordu; ama o bu mahzende ya da Rusların deyimiyle podvaal'da yaşayan erkeklerin
               daha çok manevi annesi gibiydi.
                   Aslında, podvaal'da yaşamıyordu bu insanlar; ama masaların etrafına üşüşmüş yirmi kadar adama sorulsa,
               Caine onların çoğunun East Village'deki bu kalabalık, penceresiz bodrumda kendilerini evlerinde hissettiklerini
               söyleyeceklerine iddiaya girebilirdi. Kumarbazlar. Bağımlılar. Bazılarının finans dünyasının nabzını tutan Wall
               Street'te veya şehir merkezindeki önemli binalarda ofisleri vardı, hatta kartvizitleri kabartmalı gümüşi yazılarla
               süslüydü; ama herkes bunun hiçbir anlamı olmadığını biliyordu. Hayattaki en önemli şey, hatta tek önemli şey,
               dağıtılan kartlar ve oyunda olup olmamaktı.
                   Her gece D Bulvarı'ndaki Chernobyl Rus lokantasının kalabalık mahzenine gelirlerdi. Bar kirliydi, ama Vitaly
               Nikolaev'in oyunları temizdi; işe hile karıştırmazdı. Pudralanmışçasına beyaz tenini ve ince, kız gibi kollarını ilk
               gördüğünde, Caine Vitaly'nin Rus mafyasının bir üyesi olduğuna ihtimal vermemişti.
                   Ama,  Vitaly Nikolaev, aslında yaşlı ve zararsız bir adam olan Melvin Schuster'ı kulüpte oynarken hile
               yaptığı için ölümüne dövdüğü gece, Caine işin doğrusunu gayet iyi anladı. Caine daha ne olup bittiğini
               anlayamadan Nikolaev hafif sarkık yüzlü ihtiyarın yüzünü gözünü dağıtmış, adamı kan revan içinde bırakmıştı. O
               zamandan sonra da podvaal'da kimse hile yapmaya cesaret edemedi.

                    Caine yine de burasını evi gibi görüyordu. Batı yakasındaki küçük stüdyo daire uyuduğu, yıkandığı
               ve arada bir tıraş olduğu bir yerdi onun için. Bazen de kız atardı daireye; ama uzun zamandır bunu da
               yapmamıştı.  Caine'in bu  aralar görüştüğü tek kadının Rahibe  Mary  olduğu düşünülürse, buna
               şaşmamak gerekirdi.
                    Rahibe, "David iyi misin?" diye sorduğunda Caine  birden kendine  gelir gibi  oldu. Gözlerini




               Saklı Kütüphane                              8                                  www.e-kitap.us
   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13