Page 188 - Kainattaki Kusursuzluk Tesadüf Değildir
P. 188
186 KAİNATTAKİ KUSURSUZLUK TESADÜF DEĞİL
Ev rim yan lı sı ga ze te ve der gi ler de çı -
kan ha ber ler de yan da ki ne ben zer
ha ya li "il kel" in san la rın re sim le ri sık -
lık la kul la nı lır. Bu ha ya li re sim le re
SAHTE tek kay nak, ya zan ki şi le rin ha yal gü -
SAHTE
da ya na rak oluş tu ru lan ha ber ler de ki
cü dür. An cak ev rim bi lim kar şı sın da
o ka dar çok ye nil gi al mış tır ki ar tık
bi lim sel der gi ler de ev rim le il gi li ha -
ber le re da ha az rast la nır ol muş tur.
olduğu asla ispatlanamamıştır.
Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki
en önemli savunucularından biri
olan Ernst Mayr, “Homo sapi-
ens’e uzanan zincir gerçekte ka-
yıptır” diyerek bunu kabul eder.
(J. Ren nie, "Dar win's Cur rent Bull -
dog: Ernst Mayr", Sci en ti fic Ame ri -
can, Ara lık 1992)
Evrimciler “Australopithecus
> Homo habilis > Homo erectus >
Homo sapiens” sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin, bir sonrakinin
atası olduğu izlenimini verirler. Oysa paleoantropologların son bulguları,
Australopithecus, Homo habilis ve Homo erectus’un dünyanın farklı bölgelerin-
de aynı dönemlerde yaşadıklarını göstermektedir. (Alan Wal ker, Sci en ce, c.
207, 1980, s. 1103; A. J. Kel so, Physi cal Ant ro po logy, 1. bas kı, New York: J. B. Li -
pin cott Co., 1970, s. 221; M. D. Le akey, Ol du vai Gor ge, c. 3, Camb rid ge: Camb rid -
ge Uni ver sity Press, 1971, s. 272)
Dahası Homo erectus sınıflamasına ait insanların bir bölümü çok modern
zamanlara kadar yaşamışlar, Homo sapiens neandertalensis ve Homo sapiens sa-
piens (insan) ile aynı ortamda yan yana bulunmuşlardır. (Ti me, Ka sım 1996)
Bu ise elbette bu sınıfların birbirlerinin ataları oldukları iddiasının ge-
çersizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Harvard Üniversitesi paleontologla-
rından Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrimci olmasına karşın, Darwinist
teorinin içine girdiği bu çıkmazı şöyle açıklar:
Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid (insanımsı)
çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu? Açıktır ki, bunların
biri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriyle karşılaştırıldığında
evrimsel bir gelişme trendi göstermemektedirler. (S. J. Go uld, Na tu ral His -
tory, c. 85, 1976, s. 30)
Kısacası, medyada ya da ders kitaplarında yer alan hayali birtakım “ya-