Page 133 - Risale-i Nur - Şualar
P. 133
7. ŞUÂ - ÂYET-ÜL - KÜBRÂ 135
Hem İlm-i Belâgatın dâhîlerinden Abdülkahir-i Cürcanî ve Sekkâkî
ve Zemahşerî gibi binlerle dâhî İmamlar ve mütefennin edibler İcma' ve
İttifakla karar vermişler ki: Kur'ân'ın Belâgatı, tâkat-ı beşerin fevkin-
dedir, yetişilmez.
Hem o zamandanberi, mütemadiyen meydan-ı muarazaya dâ-
vet edip mağrur ve enaniyetli ediblerin ve beliğlerin damarlarına
dokundurup, gururlarını kıracak bir tarzda der: "Ya birtek Sure-
nin mislini getiriniz.. veyahut, dünyada ve Âhirette helâket ve zilleti
kabul ediniz..." diye ilân ettiği halde; o asrın muannid beliğleri, birtek
Surenin mislini getirmekle kısa bir yol olan muarazayı bırakıp.. uzun
olan can ve mallarını tehlikeye atan muharebe yolunu ihtiyar etmeleri
isbat eder ki; o kısa yolda gitmek mümkün değildir.
Hem Kur'ân'ın dostları, Kur'ân'a benzemek ve taklit etmek şevkiyle
ve düşmanları dahi, Kur'ân'a mukabele ve tenkid etmek sevkiyle o
vakitten beri yazdıkları ve yazılan ve telâhuk-u efkâr ile terakki eden
milyonlarla arabî kitablar ortada geziyor; hiçbirisinin O'na yetişe-
mediğini.. hattâ en âdi adam dahi dinlese elbette diyecek: "Bu Kur'ân,
bunlara benzemez ve onların mertebesinde değil." Ya onların altında
veya umumunun fevkinde olacak. Umumunun altında olduğunu dünya-
da hiçbir fert, hiçbir kâfir, hattâ hiçbir ahmak diyemez.. Demek,
Mertebe - i Belâğatı, umumun fevkindedir. Hattâ bir adam
ِ
ِ
ِ
ٌضر ْ َ ٌ ٌ و ٌ ْا ٌ َل ٌ تاومسلا ٌفٌِام ِ ِ ٰ َ ٌحبس Âyetini okudu. Dedi ki: "Bu
ٌ للّ ٌ
َ َّ
َ ٰ َّ
َ
Âyetin hârika telâkki edilen Belâgatını göremiyorum." O'na denildi:
"Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git, orada dinle." O da, kendini
Kur'ân'dan evvel orada tahayyül ederken gördü ki: Mevcudat-ı Âlem;
perişan, karanlık, câmid ve şuursuz ve vazifesiz olarak; hâlî, hadsiz
hudutsuz bir fezada; kararsız, fâni bir dünyada bulunuyorlar. Birden
Kur'ân'ın Lisanından bu Âyeti dinlerken gördü; bu Âyet, Kâinat üstünde
dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı ve ışıklandırdı ki; bu Ezelî Nutuk
ve bu Sermedî Ferman, asırlar sıralarında dizilen Zîşuurlara Ders verip
gösteriyor ki; bu Kâinat, bir Câmi-i Kebir hükmünde, başta Semavat ve
Arz olarak umum mahlûkatı, hayatdarâne Zikir ve Tesbihde, ve Vazife
başında cûş u huruşla mes'udane ve memnunane bir vaziyette bulundu-
ruyor, diye müşahede etti. Ve bu Âyetin Derece-i Belâgatını zevk
ederek, sair Âyetleri